Camilerdeki âdâbı ne kadar biliyoruz?

Asr-ı Saadet’ten bu yana müminler için bir sığınma kapısıdır cami ve mescitler. Gözyaşının secdeyle buluştuğu bu kutsal mekânlar, 14 asırdır huzur ve güven ortamıdır.

Burada kılınan namazlar, okunan Kur’an-ı Kerimler, yapılan dualar Müslümanlara birlik ve beraberlik ruhu nakşeder. Zira ‘cami’ ismi de insanları birleştiren anlamındadır. Bu mekânlar için Peygamber Efendimiz (sas) hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyor: “Yeryüzünde benim evlerim mescitlerdir. Orada beni ziyaret edenler, o mescitleri imar ve ihya edenlerdir.” Mescitlere alâka göstermek, onları maddeten onarmak ve ibadetle ihya etmek müminlere düşen mühim bir vazife. Tevbe sûresi’nde geçen “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar ve ihya ederler.” ayeti de müminlere maddî-manevî imarı telkin eder. Biz de Camiler Haftası münasebetiyle bu mukaddes mekânın belki bilinen ama unutulan âdâb-a değindik. Günün telaşıyla vakit namazını eda etmek için alelacele girilen cami ve mescitlerin de izzetini korumak gerek…

İlahiyatçı Prof. Dr. Saffet Köse: “Çocuklar camilerin özel misafirleridir

“Kâbe Allah’ın evidir. Dünyanın neresinde olursa olsun her bir cami-mescit, onun bir şubesidir. Camide bulunanlar Allâh’ın evinde ve O’nun huzurunda olmanın bilincinde olmalı. Öncelikle Kur’ân-ı Kerîm’ Âdemoğullarından ibadet esnasında edebi kuşanmayı ister. Buna göre camiye temiz, güzel elbiselerle gelmeli. Girişte ve çıkışta sükûnet muhafaza edilmeli. Camiye gelen herkesin Allâh’ın misafiri olduğunun farkında olunmalı, nezaket ve zerafet korunmalı. Özellikle çocukların özel misafirler olduğunu bilerek onları incitmemek, camiden soğutacak hareketlerde bulunmamak gerekir. Ziyaret edilen camiye ilk defa geliniyor ise iki rekâtlık tahiyyetü’l-mescid namazı kılmak da sünnettir.”

İlahiyatçı Dr. Selman Kuzu: “Mabetler makam-ı İbrahim’dir

“Ezanlarla davet edildiğimiz bu kutlu mekânlar ülkemizin sahip olduğu önemli bir güzellik buudunu teşkil eder. Minareleri, kubbeleri, iç dizaynı ve çevresindeki müştemilatıyla mabetlerimiz ülkemizin en değerli zenginlikleri arasındadır. Bu mabetleri yeniden keşfetmeliyiz. Hakiki manasıyla içimizi ve dışımızı yeniden inşa etmeliyiz. Bu mekânlar hayatımızın sadece bir köşesinde ara sıra misafir mi? Yoksa hayatımızın merkezinde mi? İnsan, Müslümanlığını devam ettirebilme adına bütün duygularıyla Kâbe’ye dönme, Allah’a yönelme kalp ve ruhuyla camiye asılı yaşamak zorundadır. Mabede, bir makam-ı İbrahim gibi hayatımızdaki makamı ve hakkı teslim edilmelidir.”

Sağ ayakla girilmeli:

Camiye sağ ayakla girmek ve sol ayakla çıkmak âdaptandır. Girerken “Allâhümme’ftah aleynâ ebvâbe rahmetik” (Yâ Rabbi! Bize rahmet kapılarını aç) şeklinde dua etmek müstehaptır.

Cep telefonlarınızı kapatın:

Zaruret olmadıkça cep telefonları kapalı tutulmalı.

Temizlik imandandır:

Cami temizliğine itina gösterip kirletmemeye çalışılmalı. Ayakkabıları dışarıda istenilen yerde çıkarıp poşetle içeri girmeli.

Selam verin:

Camiye girince namazı bekleyenlere selâm verip tebessüm etmenin sünnet olduğu unutulmamalı.

Allah’ın huzurunda bulunmak:

Camileri Allah’ın evi mesabesinde kabul edip içlerine girildiğinde İlâhî huzurda olunduğu hatırdan çıkarılmadan edep ve huşu içinde bulunulmalı.

Huzurda bulunmadan önce:

Namaza başlamadan evvel, başladıktan sonra ve bitince, Allah huzurunda olmanın gerektirdiği ciddiyet, vakar ve huşudan ayrılmamalı.

Özenli olun:

İnsanları rahatsız edecek görüntüden kaçınılmalı. Çorapsız ya da ıslak ayakla ya da kirli çorapla camiye girmekten sakınılmalı.

Dünya kelamı konuşmayın:

Dünyevî meseleleri konuşmamaya dikkat edilmeli. Hz. Peygamber (sas) camide dünyalık konularda tartışmaya girmeyi, dünya meselelerinde muhabbeti hoş karşılamamıştır.

Ön saflarda bulunun:

Camiye girince ön safta bulunmaya ve önden itibaren safları doldurmaya dikkat edilmeli. Hz. Peygamber (sas) ön safın faziletini şöyle buyuruyor: “İlk safin fazileti bilinseydi, oraya geçmek için kura çekilirdi.” Saflar arasından geçerken insanları üzmeden, yüksek sesle konuşmadan, saflara geçerken insanları hırpalamadan geçmeli.

Safları sıklaştırın:

Cemaatle namaz kılındığında saflar sık tutulmalı. Hz. Peygamber (sas) şöyle buyuruyor: “Namazda omuz omuza sık durun. Açıklıkları kapatın ki, şeytan aranıza girmesin.”

Nafile ibadet ile vakti bekleyin:

Ezan okunup namaz başlayıncaya kaadar tesbih, zikir, salâvat-ı şerife gibi ibadetlerle meşgul olunmalı

Güzel kokular sürünmek:

Soğan, sarımsak gibi insana eziyet verici kötü kokularla camiye girilmemeli.Camiye giderken temiz elbiseler giyilmeli. Güzel kokular sürünmeli. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyruluyor: “Ey âdemoğulları, her mescide gittiğinizde ziynetinizi, en güzel elbisenizi giyin. Yiyin, için (fakat) israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.”

ZAMAN

İslam Almanya’nın Parçasıdır!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Almanya’daki tartışmalı afiş kampanyasıyla ilgili olarak, “Bu kampanyalarla bu işi önlemek mümkün değildir” dedi.

Görmez, Almanya temaslarının ikinci gününde Düsseldorf’t, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakan Yardımcısı ve Eğitim Bakanı Sylvia Löhrmann ile görüşmesinin ardından açıklamalarda bulundu. Görmez, Çalışma, Uyum ve Eğitim Bakanlığı’nda basına kapalı gerçekleştirilen görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, “Her düşüncenin içerisinde, her inancın içerisinde bir takım aşırı düşünceler ortaya çıkabiliyor, bunları genelleştirmek, bunların varlığını bütün bir toplumun varlığı ile ilgili bir güvenlik sorunu haline getirmek ve hiçbir ayırım yapmadan herkesi zan altında bırakacak kampanyalarla bu işi önlemek mümkün değildir. Bunun doğru olmadığını her yerde yüksek sesle ifade ettim. Dün Protestan Kilisesi ve Katolik Kilisesi yöneticileriyle de görüşmelerimde bu konu üzerinde durdum. Onların da bunu son derece yakışıksız bulduklarını ifade etmiş olmalarından dolayı büyük bir memnuniyet duydum. Zaten ertelendi ancak ben ayrıca tamamen tedavülden kalkacağına olan inancımı taze tutuyorum” dedi.

50 YIL GECİKMELİ DE OLSA İSLAM DERSİNİN GELMESİ SEVİNDİRİCİ

Görmez, “Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde 50 yıl gecikmeli de olsa, Türkiye kökenli Müslüman Türk çocuklarına yönelik İslam din derslerini başlatmış olmasından dolayı hem mutluluklarımı, sevinçlerimi paylaştım, hem de Türkiye olarak Diyanet İşleri Başkanlığı olarak devam eden bu sürece olumlu ne tür katkıda bulunabileceğimizi, bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunmamızın hem Almanya için, hem Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için örnek teşkil edebileceğini ifade ettim. Çok verimli, çok olumlu bir görüşme gerçekleşti” şeklinde konuştu.

Hem din derslerinin yaygınlaştırılması hem de müfredat ve programa Türkiye’nin tecrübesini katmaya hazır olduğunu ifade eden Görmez, “Hem öğretmen yetiştirilmesi konusunu hem de daha önce Türkiye’de başlayan uluslararası ilahiyat öğrencilerinin öğretmen olarak bu programda yer almalarının faydalı olacağı yönünde görüşlerimizi ifade ettik. Çok olumlu görüş alışverişlerimiz oldu. Ayrıca bir enstitü marifetiyle, ortak bir komisyonla bu çalışmaların devam etmesi yönünde Sayın Bakan bir irade beyanında bulundu. Biz de buna hazır olduğumuzu ifade ettik” dedi.

“YÜKSEK SESLE ‘İSLAM ALMANYA ‘NIN PARÇASIDIR’ DENMESİNDEN BÜYÜK MUTLULUK DUYDUK”

Görmez ayrıca, “Yüksek bir sesle İslam Almanya’nın bir parçasıdır diye açıklamada bulundular. Bunu duymaktan büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ayrıca burada yaşayan bütün Müslümanlara da gerçekten bu çağrıya uygun olarak bu toplumun, bu ülkenin bir parçası olması yönünde, her türlü olumlu çabayı ortaya koymaları gerektiğini ifade etmek istiyorum” değerlendirmesinde bulundu.

 diyanethaber.com.tr

Kenya Kitap Fuarı ve Risale-i Nur Bayramı 2012

Esselamun Aleykum Verrahmetullahi ve berakatuhu biadedi zerratil kainati ve murekkebatiha…

Mayıs 2011 yılından bu zamana kadar inayet-i ilahiye ve dua-yı kabul-u şahs-ı maneviye ile zuhura gelen hizmet ve hadiselerden açıklayacağız

2011 Ramazan ayında Nairobi de bir iftar programı ve iki saat kadar süren Risale-i Nur’dan dersler ve Üstad ve Risalelerin takdimi yapılarak ilk defa bu üniversitede Müslüman Hristiyan beraber üniversite öğrencilerine Nurların ilk ilanatı yapıldı. Ve yine Ramazan ayında iftar ve erzak yardımları vesilesiyle gittiğimiz Garissa eyaletinde oranın en büyük lisesi, ortaöğretim ve yetimhanesine sahip Young Müslim Association(Genç Müslümanlar Derneği) sahipleri ve idarecileriyle tanışıp Risale-i Nurları takdim ettik. Tevafuku latifedendir ki 25 sene evvel Türkiye’den bu okula birkaç Risale gönderilmiş ve kimin gönderdiği bilinmiyor. Fakat herhalde o risaleler tohum olmuş ki Mersin ilinin Kenya Bahçesinde binlerle Risale-i Nur ağaç ve meyveleriyle netice vermiş ve veriyor inşallah.

RİSALE FM

Bu okul ve yetimhanenin sahibi olan Şeyh Muti Resul Efendi. Medine de üniversite yıllarında Risalelerle tanışmış ve Urduca ve Arapça lisanıyla okumuş ve tam bir Osmanlı ve Bediüzzaman hayranı. Ne vakit kendisini ziyarete gitsek mutlaka Üstad’dan ve Risalelerden bahseder, tatlı sohbetler eder.

Ve yine bu eyalette ismi Risale FM olan yerli ve Müslüman bir radyo kanalı var. Bu Risale FM radyosunun açılış tarihi Mersin ilinin Kenya’ya açtığı Risale-i Nur dershanesinin tarihine tevafuk ediyor. Bu radyoda İngilizce Risale-i Nur dersleri, cevşen ve hizb-ul hakaik evradları verilmektedir. 2012 Mart ayında Filipinlerden gelen Muhammed Rıza Ağabey bu radyoda canlı olarak Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman’ın tanıtımını yapmıştır ve yine bu ayda Muhammed Rıza Ağabey Nairobi Üniversitesinde de Kenya International Risale-i Nur Symposium organizasyonunda konuşmacı olarak Hristiyan ve Müslüman öğrencilerine bunun yanı sıra Papazların da katıldığı sempozyumda büyük bir dinleyici kitlesine Risale-i Nurlardan Inter Faith Dialogue konulu mevzuda gayet müessir bir konuşma yaptı.

Uluslararası Bediüzzaman Sempozyum zincirinin bir halkası da Kenya da yapılmış oldu. Sempozyum sonunda bila istisna Hristiyan din görevlileri de dâhil hepsinin İslamiyet hakkındaki kanaatleri tamamen değişti ve İslamiyet’in sulh ve selamet dini ve Peygamber Efendimizin bir şefkat peygamberi olduğunu tamamen kabul ve ikrar ettiler.

MÜSLÜMAN OLANLAR DEVAMLI ARTIYOR

Bu seneki Ramazan Ayının kudsiyetinden ve umum Alem-i İslamiyet’in yaptığı dua-yı umumiyeden gelen feyizden olsa gerektir ki Hristiyan aleminin kalpleri İslamiyet’e meyletmeye başladı. Dershanemize gelen iki üniversiteli talebelerden ikiside İslamiyet’i iyice düşündüklerini ve kabul etmeye yaklaştıklarını söylediler. İsimleri aynı olan yani; Joseph(Cozef) olan bu iki üniversiteli bu Ramazan ayında lütfen bizi Yusuf olarak çağırın demeye başladılar. Henüz daha niyet halindeler ama Müslüman olmaları çok yakın bizde dua ediyor bekliyoruz. İnşallah sizlerin şahsı manevisinin kuvvetli dualarıyla hidayet-i ilahiye vuku bulur inşallah.

Bunlar gibi daha nice üniversite talebesi kardeşler İslamiyet’e çok yakınlar. Hatta içlerinde bir yıldan fazladır Risale okuyan ve sohbete gelenler var. Hatta bazı Hristiyan talebeler cep telefonlarına Risaleleri indirmişler ve oradan okuyorlar biz bu hali gördüğümüzde inanın çok şaşkınlık yaşadık, Barekallah dedik. Rabbim tez çabuk hidayet ver diyerek sevinçle dua ettik. O kadar ki kalpleri ve akılları çoktan İslamiyet’e teslim olmuş fakat hissiyat, çevre ve aile baskıları vs. sebeplerden dolayı daha henüz niyet halindeler. İnşallah Nuru hidayet kalplerine ilka olunur da hidayet vuku bulur.

Bunun bir numunesini dershanede geçen yıl ilk Müslüman olan Hamza’nın giderek artan şevk ve gayretiyle daima etrafına Risale-i Nurları anlatmasıyla etkilenip merak edenlerden bir tanesi bu geçen pazar gününde Dershanemizde Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Tevafuk-u latifedendir ki yeni ismi ENVER olan bu kardeşimiz 33 pencereler Risalesini okuduktan sonra aynı günde karar verdi. Bu kardeşle beraber 33 pencereleri okuduktan sonra Müslüman olan üçüncü kardeşimiz.

KİTAP FUARLARI VE DEVLET GÖREVLİLERİ İLE İLİŞKİLER

Hakikaten Kenya Doğu Afrika ülkesinin kültür ve ekonomi merkezi hükmündedir. Eğitim ve okuma-yazma seviyesi gayet yüksek olan bu ülke insanları okumayı ve araştırmayı çok seviyorlar. Kitapçı dükkanları ve kırtasiyelerden hariç kitap satıcılarını sokaklarda, kaldırımlarda kitap tezgahlarını görmek mümkün. Belki de bu yüzdendir ki bu ülkede uluslararası konferanslar seminer ve kitap fuarları organizeleri tertip edilmektedir. Kenya Yayınevleri Derneğinin düzenlediği 15. Nairobi Uluslararası Kitap Fuarına ilk defa bu sene Türkiye’den Sözler Yayınevi ve Çare Derneği adına Risale-i Nur eserleri Kenya okur severlerine takdim ve arz edildi.

Beş gün süren bu kitap fuarı birçok profesör, üniversite öğretim görevlileri, öğretmenleri, üniversite öğrencileri ve bazı siyaset adamları ve bakanlar ziyaret ettiler. İstanbul Suffa Vakfı adına Kenya’dan Türkiye’de üniversite de okutmak için burslu 100 öğrenciyi Türkiye’ye götürmek için buraya gelen Şemseddin Türkan ağabeyin de kitap fuarı zamanına tevafuk etmesi de ayrıca bir inayet-i ilahiye olmuştur. Bu burslu öğrencilerin Kenya’dan olması ve sayı çokluğu burada gayet büyük yankı uyandırdı. Birçok resmi kanallara ve mercilere ulaşmaya vesile oldu. Şemseddin Türkan ağabeyin davetiyle Kenya’ya yeni atanan Türkiye Büyükelçisinin kitap fuarındaki standımızı ziyaret etmesi ve Kenya Milli Eğitim Bakanının standımızı açılış gününün aynı anda iki önemli bürokratın standımızda bulunması çok önemli. Her iki bürokratta 30 dakikaya yakın beraber sohbet ve dinler arası uzlaşma ve beraberlik adına muhavereleri ve Şemseddin abinin her iki bürokrata Risale-i Nur kitaplarını ve Meşhur Türk Lokumlarını hediye etmesi Kenya Basın Camiasında büyük bir ilgiyle izlendi.

Standımızı ziyaret eden bürokratlar, öğrenciler ve eğitim görevlilerinden her biri ziyaretçi defterimize bizim hakkımızda yani Risale-i Nurlar hakkında düşünce ve görüşlerini yazdılar. Bu olay üzerine Kenya’nın büyük yayınevleri bizden kitap satın almak istediler, kitaplarımızı yani Risaleleri merak ettiler okudular. Devlet ve özel üniversitelerden iki üç tanesi Risale-i Nurlardan satın aldılar. Her birisinden onar tane sipariş verdiler. Sizin yeriniz nerede fatura verebilir misiniz diye soru sordular. Bizde inşallah yakında resmi bir yer ve ofis açacağız dedik..

Fuar esnasında standımıza ilgi ve merak epeyce fazla idi. Türkiye’yi ilk defa temsil etmemiz standımızın dekorasyonunun gayet cazibedar olması ki bunda Suffa’dan Uğur abinin kitap dekorasyon ve süsleme sanatında uzman olması ve yaptığı kırk dakikalık bir emek neticesinde öyle güzel oldu ki standımızın önünden geçen insanların yüzde doksanı bakmadan edemedi ve birçoğu fotoğraf çekti ve çektirdi.

Ziyarete gelenlerin ve kitap alanların birçoğu İslamiyet’i, Peygamber Efendimizi ve mucizelerini gayet merak eden ve araştıran şahıslardı. Çoğunun ismini ve adresini aldık ve kontak adreslerini bize verdiler.

RİSALE-İ NUR’LAR İÇİN HAPİSHANLERE ÖZEL İZİN

Bu kitap fuarının birçok menfaatlerinden sadece bir tanesi şu oldu ki; Kenya Kadınlar Hapishanesinde görevli ve hukuk bölümünde okuyan Abdurraşid isminde birisinin standımıza gelip ve sonra dershanemize davet ettikten sonra kendisi bize hapishanede ders yapabilirsiniz hizmet edebilirsiniz diye teklifte bulunması üzerine bizde ertesi gün oraya gittik maksat ve niyetimizi anlattık. Risale-i Nur’ların hapishane hayatına bakan ve teselli mektuplarını içeren muhteviyatlı eserleri takdim ettik. Kenya’nın baş hapishane müdürü olan Abdullah Bandid ismindeki zevat-ı muhterem ki bu zat hem alim, hem radyoda her gün dini program yapan bu zat teklifimizi memnuniyetle kabul etti. Bizi tüm Kenya hapishanelerine rahat gidebilmemiz için özel izin ve belge vereceğine söz verdi.

Aynı zamanda burada Şemseddin abi için mahkûmlara konferans düzenleyeceğiz ki bu yolla birçok kişi hapishanede Müslüman olmuş.

İnşallah belki de, Kenya’da niçin olmasın… Risaleler mahpuslar için tam bir teselli kaynağı.

Bize mümkünse bu Risalelerden tayyarelerle gönderirseniz çok müteşekkir olacağız. Makbul ve müstecap dualarınıza muhtaç,

Kenya Risale-i Nur Talebeleri.

Bediüzzaman Hazretlerinin Defterinde Yazılı olan 33 Hadisi Şerif

Üstâdımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, 3. Defa girdiği Afyon Medrese-i Yusufiyyesinde, şu gelen 33 hadis-i şerifeyi kendi evrak defterinde yazmış, bilâhare bâzı Nur talebeleri de, kendi defterlerinde kaydetmişler.Bunların bâzılarını, Üstâdımız kendi kalemiyle tashih edip, bâzı Arapça ve Türkçe hâşiyeler ilâve etmiştir. Risâle-i Nur’un talebe-i ulûm şerefini kazandıran ve ilim içinde hakikata bir yol açan mesleğini, bu hadis-i şerifler beyân etmektedirler.Bu hakikatı ifâde için, merhum mualla üstâdımız, Emirdağ-1, sf. 90′da: “Ehli velâyetin amel ve ibâdet ve süluk ve riyâzet ile gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahade ettiği hakik-ı imâniye, aynen onlar gibi Risâle-i Nur; ibâdet yerinde ilim içinde hakikata bir yol açmış, süluk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla, ilmî hüccetler içinde, hakikat-ül hakaika yol açmış ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akide ve usul-üd din içinde bir velâyet-i kübra yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor.” diye beyân buyurmuşlardır.

Mustafa SUNGUR

1. “İlmi öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi, Allah’a karşı haşyettir. Talebi ibâdettir. Müzâkeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihaddır.”

2. “Bir âlimin yatağına yaslanarak ilmine

…(kitabına) bir saat bakması, yetmiş saat ibâdetten hayırlıdır.”3. “İlmin tâlibi (talebesi), RAHMAN’ın tâlibidir. İlmin talipçisi, İslâm’ın rüknüdür. Onun ser-ü mükâfatı, Peygamberlerle beraber verilir.”4. “İlim talep etmek, Allah’ın katında nâfile namaz, oruç, hacdan ve fiy-sebiylillah olan cihaddan efdaldir.”

5. “İlminden menfaat görülen bir âlim, bin abidden hayırlıdır.”

6. “Din ile dünyayı talep edenlere veyl olsun.”

7. “Bir ademin bir hikmet kelimesini işitmesi, duyması, bâzen olur ki, ona bir sene ibâdetten hayırlı olur ve bir saat ilim müzâkeresi yanında oturmak, bir köle azad etmekten daha hayırlıdır.”

8. “Cenâb-ı Hak, bir ademi senin elinle (vasıtanla) hidâyete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır.”

9. “Cenâb-ı Hak şu ümmetin üstünde hem deccalın kılıncını, hem de büyük harbin kılıncını beraber cem etmeyecektir.” ( Mülâheme-i Kübrâ olan ikinci Harb-i Umumi, alem-i İslâm’ı hırpalamadığı işaretiyle, İslâmlar içinde bir deccâl, alem-i İslâm’ı başka bir surette hırpalayacak.)

10. “Hilâfet-i İslâmiyye, babamın kardeşi amcam Abbas’ın oğullarından zâil olmayacak. Tâ onu deccala teslim edinceye kadar.”

11. “Ulemânın mürekkebiye Şühedâ kanı muvâzene edilse, muhakkak ki Allah yanında, ulemânın mürekkebi, Şühedânın kanından râcih gelecektir.”

12. “Şedid, kuvvetli, kahraman o değildir ki, insanları mağlup etsin. Belki kahraman odur ki, gadap ve hiddet ânında, nefsini mağlup eder.”

13. “Bir müslümanın, bir müslüman kardeşinin hidayetini artırıp, kötülüklerden onu alıkoyan bir hikmet kelimesi soylemesi ; ona bir hediye ihda etmesinden daha hayirlidir.”

14. “Halk-ı Ademden (A.S) tâ kıyâmete kadar, âlem-i insaniyyet arasında, deccâl hâdisesinden daha büyük bir umur, mes’ele yoktur.”

15. “Bir ilim talebesi, ilim tahsil ederken eceli gelse, vefât etse, onun derecesiyle Enbiyâ derecesi arasında, bir peygamberlik mertebesi kalır.”

16. “Kim ki ilimden (yâni ilm-i imânî ve tahkikîden) bir bâb, bir mes’ele taâllüm ederse, onunla amel etsin etmesin, bir rek’ât nafile namazdan efdaldir. Eğer öğrenmekle beraber amel de ederse, yâhut onu başkasına da öğretirse, o zaman tâ kıyâmete kadar, onun o büyük sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır.

17. “Kim ki İslâmı ihyâ etmek niyetiyle ilimden bir bâb tahsil ederse, onun derecesiyle peygamberlik derecesi arasında, yalnız bir kalmış olur.”

18. “Bir mü’minde dört şey, dört ahlâk içtimâ ettiği zaman Cenâb-ı Hak, o dört ahlâkıyla ona cenneti vâcip etmiş olur:

Lisanında SIDK. ( Doğruluk.Yâni yalan söylememek.)
Malda SEH. (Yâni cömertlik.)
Kalpte meveddet, SEVGİ.
Hazırda ve gaybda olanlara NASİHAT etmek.

19. “Mütekellimden birisi gelecek, Kur’an’ı (Kur’an’ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki, ondan sonra, onun gibi o ders ve talimi veren olmayacaktır.”

20. “Bir ilim talebesi ilim tahsil etmekteyken ölüm ve ecel gelse, vefât etse şehiddir.”

21. “Kur’an’ın hamelelerine ikrâm, hürmet ediniz.” (Kur’an’ın hameleleriyse, ya Kur’an’ı hıfzedenlerdir, veyâhut Kur’an’ın hakikatlarını yaşayanlardır.)

22. “Ulemâya hürmet ediniz, ikrâm ediniz. Çünkü ulemâ, peygamberlerin vârisidir.”

23. “İlmin efdali imân ilmidir. Bu ilimle az olan amel, ilim ile olduğu için menfâât verir. Fakat çok amel cehil ile olsa menfââtsizdir.”

24. “Cenâb-ı Allah (C.C), mü’min kulunu tecrübe ve imtihan için, musibet ve belaya giriftâr eder. Fakat, O’nun bu iptilâi ve denemesini, o mü’min kulunun üstünde kerâmât ve ikrâmını izhâr içindir.”

25. “Said, fitnelerden uzak kalmış kimse, musibet ve fitneye giriftâr olduğu hâlde, sabreden kimsedir. Böyle adam ise, çok garip ve pek nâdirdir.”

26. “Muhakkak fitne gelmektedir. İbâdı (insanları) parça parça edecektir. Ancak âlimler ondan kurtulurlar.”

27. “Ahir zamanda, şiddetli ve dehşetli bir belâ gelecek. Herkese isâbet edecek. Ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisânıyla ve kalbiyle mücâhede eden bir adam kurtulacak. O ise, ona geçmişlerin mesleği sebkât etmiştir. Bir de, Allah’ın dinini bilip, tasdik eden birisi kurtulacak.”

28. “Benî ademin en cömerti, en kerimi ve en sâhisi benim. Benden sonra, onların en kerimi, en cevâdı ise, bir recul, bir ademdir ki; o adem (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmini neşredecektir. Kıyâmet gününde müstakilen bir cemaat hâlinde baas olunacaktır.”

29. “Kur’an’ı öğrenen ve öğreten, içindeki hakaikını ders veren bilmiş olsunlar ki; kıyâmet gününde onların cennete girmelerine, sâik ve delil ben olacağım.”

30. “Sakın bid’atlara yanaşmayınız. Çünkü, bütün bid’atlar dalâlettir. Bu dalâletler de, ceheneme dayanacaklardır.”

31. “Bizden gayrısına kendisini benzeten, bizden değildir. Sakın Yahudi ve Hıristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz.”

32. “Cihâdın en efdali odur ki, eğri yolda olup, Hakka karşı mümânaat gösteren en cebbâr hükümdarlara, kumandanlara karşı hak söz söyleyendir.”

33. “Cihâdın en faziletlisi, kişinin kendi nefsi ve hevâsına karşı mücâhade etmesidir.”

Muhakkak Biz İnsanı Ahsen-i Takvimde Yarattık

Cenabı Allah (c.c.) Kuranı Kerimde: „Muhakkak biz insanı Ahsen-i takvimde (en güzel bir biçimde) yarattık“, buyuruyor.  Bununla beraber İnsanı yeryüzünde halife olarak tayin ettiğini Bakara suresinin 30.ayetinde bildirmektedir. Yaratılışındaki donanım sayesinde Allah’a muhatap bir varlıktır. Bu demek oluyor ki, insan, tüm azaları ve duyguları ile, Allahın tüm isim ve sıfatlarını tanıyıp bilecek bir mahiyeti var.

İnsan, azaları ve duygularıyla, âlemlere bir pencere acar. Mesela gözleriyle renkler âlemini seyreder. Burun sayesinde kokular âlemini seyreder. Kulağın duymasıyla sesler âlemini dinler. Dokunma hissi ile maddi âlemi hisseder.

Bu şekilde insan, Allahın tüm isim ve sıfatlarını anlayıp idrak edecek güce sahiptir. Yaratılışındaki bu donanım sayesinde Allah’a hakiki bir kul olabilmektedir.

Allah insana kâinata halife olacak mahiyeti verdiği gibi, kâinatın en zelil ve en adi konumuna düşecek mahiyeti de vermiştir; tercihi insana bırakmıştır. Ya iman ve ibadet ile kâinata halife olmak, ya da inkâr ve isyan ile mahlûkatın en zelil ve hakiri olmak vardır.

  

“İnsanın mahiyet aynası, kainat aynası ile, mana ve keyfiyet bakımından, birbirine denktir.”

Tasavvuf ilmin büyüklerinden Seyyid Muhammed Efendi (k.s)  insanı tarif ederken şu kıymetli bilgilere rastlıyoruz.

“İnsan’a dikkatlice baktığımızda, kâinatın küçültülmüş bir misali olduğunu da görürüz. Allah’ın isim ve sıfatları kâinatta tecelli ederken, aynı isim ve sıfatlar insanda da, okunaklı bir şekilde tecelli ediyor.

İnsanın bu geniş mahiyet aynasındaki manalar ancak iman nuru ile okunabilir. Küfür ve inkâr hali bu yazıları okunmaz hale sokuyor. Bir benzetme olarak söyle diyebiliriz. Nasıl lambasız ve ışıksız eşya görünmez ise, iman ve hidayet olmadan da insan’a verilmiş manalar görünmez ve okunmaz.

İşte bu manaları göremeyen ve okuyamayan maddeci filozoflar, insanı konuşan bir hayvan olarak tarif ediyorlar. İnsana bu bakış farkı, iman ile küfrün farkıdır. İman, insanı kâinata halife ve sultan yaparken, küfür insanı hayvandan daha aşağı bir mevkie indiriyor.” 

Ahsen-i Takvim Suretindeki İnsan Nasıl Hayvandan Aşağı Düşer?

Kur’an ahlâkının en önemli şartı Allah’ın büyüklüğünü takdir etmek ve yalnızca O’nu ilah edinmektir. Oysa kibirli bir kişi kendisini Allah’tan bağımsız bir varlık olarak görür ve Allah’ın kulu olduğunun şuuruna varamaz. Allah’ın kendisine vermiş olduğu özellikleri kendi çabasıyla kazandığına inanır, büyüklenerek nefsini yüceltir. Kısacası kendi nefsini ilah edinir, onu Allah’a ortak koşar. Şu ayet ne de güzel tarif ediyor bu olayı: “…Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. Onlarla itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.” (En’am Suresi, 121)

Alçakgönüllülüğün en büyük göstergelerinden biri de Allah’a ve resulüne itaattir.

Kuran’da itaat konusu birçok ayette geçer. İtaatin nasıl olması gerektiği bütün detayları ile  tarif edilir. İtaat, Kuran’a göre kalben ve fiilen, samimiyetle yerine getirilmesi gereken çok hassas bir konudur. Resule itaat etmek büyüklenen kişilerin son derece ağırlarına gider. Oysa takva, güzel ahlak, akıl gibi üstün özelliklere sahip olan resule itaatsizlik etmek,  Allah’a da itaat etmemek demektir.

Müminler ise Kur’an ahlâkını tam olarak yaşamaya çalışırlar, ancak hata yapmaları da çok doğaldır. İnsan tatmin bulmuş melek değildir, birçok eksikleri vardır. Eksiklerini unutup kendini üstün görmek ve büyüklenmek çok büyük yanılgı olur. Kendisini itaatten çıkmış şeytan gibi görmek istemeyen insan, kayıtsız şartsız Allah’a boyun eğmeli, nefsini ezerek itaat etmelidir.

Özet olarak insan, iman olursa, kâinata bir halife, Allah’a aziz bir kul, Peygamberimiz (asv)’e şerefli bir ümmet, insanlığa faydalı bir dost, Ahsen-i takvime tam bir model oluyor. İman olmaz ise; konuşan bir hayvan, zelil bir mahlûk, esfel-i safiline yuvarlanan bir taş gibi oluyor.

Ahsen-i takvim; Allah’a tam ve güzel bir kul olmaktır; esfel-i safilin ise şeytana maskara olmaktır.

Arif Ağırbaş

arif.agirbas@hotmail.de

https://twitter.com/Arif_Agirbas

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version