Yayan Çıktım Bu Yola, Dayan Ey Dizlerim Dayan!

Her nedense hayatımın bir kısmı Evliya Çelebi gibi seyahatlerle geçti, Diyarbakır’dan – Kırklareli ‘ye otobüs ile seyahat ediyordum. Mesafe uzun, yol yorgunluğu, gurbete gitme, aileden uzak kalma vs. düşüne-düşüne, derken gece bihayli ilerlemiş, otobüsün içinde bir sükûnet, bir sessizlik hakim. On bir numaralı koridor tarafındaki koltukta, iç hayallerimle hasbıhal ediyordum. Dizlerimde şişlik oluşmuş, ayakkabı ayağıma artık dar geliyor, uyumak istiyorum, uyku da tutmuyor ki uyuyayım. Çare: Yayan çıktım bu yola, dayan ey dizlerim dayan dedim. Mevsim yaz, vasıtanın içi de serin, sanki üstümdeki rafta bir arı kolonisi gibi karasinekler var, zaman- zaman bir miktar oradan gelip kolumun üzerine konar, tekrar sıçrayarak kayboluyorlardı. Otobüsün ani fren tutması veya sallanması ile tekrar karasineklerin hücumuna maruz kalıyordum.

 Bu sinekler benden vaz geçmeyeceklerini tahmin ettim. Otobüsteki görevli elemanı yanıma çağırdım. Belirli aralıklarla karasineklerin tearuzuna uğruyorum, artık dayanamıyorum, buna bir çare bul dedim. Görevli personel,  ‘’abı,  otobüsün içi temiz böyle anlattığın gibi karasinek ne gezer, olmaz’’ dedi ve gitti.

Bir daha sineklerin saldırısına uğrayınca tekrar personeli çağırdım. Bak evladım bu yaşımla sana gayrı hilaf konuşmam bir çare bul, artık yeter! dedim. O da sakin ama ne yapsın. Çare, rafın altındaki ışığı yakmakta gördü, sağa sola baktı birden ‘’ abı, Kolun hizasından aşağıya bak, işte karasinek dediğin, kaçak çay tanesiymiş’’ dedi. Meğerse üst rafta kuru kaçak çay varmış, otobüsün zaman-zaman sallanması ile kuru çay taneleri kolumun üzerine dökülüyormuş. İşte karasineklerin ismi ve cismi ortada yokken bir olayın faili gibi onları suçladım. Malum genelde sinekler insanın vücuduna kondukları için sinek sanmıştım. Artık iş işten geçince doğruyu da buluncaya kadar yanlış üzere direnmek mecburiyetinde kalmıştım. Görevli personele de bir yanlışlık oldu kusura bakma dedim.

Mahcubiyetle birlikte yol uzun, hayallerim başka mecralara döndü, bu olay bana birçok hadiseyi de hatırlattı. Suçsuz birçok insanın başkasının hatasıyla cezalandırılması ve sonunda karasinek misali bir yanlışlık oldu demeleri…

Mesela: Samsun’da, akraba düğününe giden iki kardeşin, düğün sonrası evlerine dönerken terörist sanılarak iki kardeşten birini yanlışlıkla öldürülmesi, Hatay’da iki çobanın, Uludere’de otuz dört vatandaşın terörist diye öldürülmeleri, daha sonra da ya bir yanlışlık veya istihbarat hatası oldu denilmesi…

Gene, bu memlekettin yetiştirdiği ve değer verdiği ama değersiz kişilerin, bir ulusun iradesini yok sayıp ihtilal teşebbüsünde bulunmaları, 12 Eylül, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, 27 Nisan, Andıç Muhtırası ve E-Muhtırası gibi. Keza, ayni devlettin içinde derin devlettin bulunması, Susurluk, faili meçhul olaylar, ayni millettin bireyleri arasına nifak sokup, sağ-sol çatışması, daha sonra alevi-sün-i çatışması, daha sonra da menfi milliyetçilikten doğan Kürtçülük-Türkçülük çatışmaları bunca olaylar bunca hatalar neticesinde binlerce insanın ölümüne sebebiyet verilmiştir. Sonunda da bir hedef gösterilerek karasineği suçla dığım gibi bu müessif olayların failleri de ya istihbarat hatası veya ‘’yanlışlık’’olmuştur…

Amir memuruna soruyor? Yazdığın yazıda birçok hata var. Memur ’’vallahi onlar hep daktilo hatasıdır.’’ diye cevap verince, Amir de ‘’Ha..! Bizim daktilo ne kadar hata yapıyor, anlaşıldı, senin bunda hiç hatan yok’’demiş,

 Acaba millettin başına gelen bu yanlışlıklarda da kimsenin hatası yok mu? Vücudu rahatsız eden her cismi karasinek sanmak ne kadar yanlış ise, masum insanları öldürüp ve neticede yanlışlık oldu demekte o kadar yanlış olmaz mı?

Kim, kimi vuruyor.? Bu millet Çanakkale’de, Erzurum’da, Van’da, Kars’ta ve Türkiye’nin her yerinde gerek içte gerek dışta her türlü milli mücadelede, Kürd’ü-Türk’ü- Laz’ı- Boşnak’ı vs. tek vücut olup bu vatan uğruna can vermişler. Vatan bizim, Bayrak bizim demişler, ayni dava için canı feda etmişler. Evinden, ocağından uzakta kalan, günde bir tayinatla veya ekmeksiz bir tas un çorbası ile idare eden, yaz kış yamalı çarıklarla ve yamalı elbiselerle yedi sene askerlik yapan ecdadımızın arasında hiçbir ırk ayrımı, mezhep ayrımı, soy ayrımı yapılmamıştır. Her kes hakkına razı, her kes devletine muti tek vücut yaşamışlardır.

O zaman bu rahatsızlıkların nedeni ne?

 1900- 1910 yıllardan bu yana İngiliz ve Fransız’ların nifak tohumları ile Türkiye’nin bölünmesi ve parçalanması planı yapılmış,  Bir tarafta Hıristiyan vatandaşları, bir taraftan ırkçılık bir taraftan mezhep kışkırtması yapılmıştır. Bilahare Cumhuriyetin ilk yıllarında da din rabıtaları ile birbirine bağlı olan bu millettin mukaddesatına da dokunulmuş, İstiklal mahkemelerinde birçok masum ve dindar insanlar darağacına asılmış, Kürtler-Türkler arasına bir güvensizlik sokulmuş, derken ‘’karasinek’’ misali, bir şey hedef gösterilecek ya, işte buna da ‘’İsyan’’ ismini taktılar. 90-100 seneden beri ayni acıyı ayni feryatları bu millet çekmektedir. Sebep nedir? Bilinmez. Ama acı çeken insanlar var, dökülen gö zyaşları, yanan yürekler, akıtılan kanlar var. İşte bunca ızdıraplar bu millete yapılan ‘’yanlışlık’’ların sonucu değil mi?

Yoksa: ‘’Yayan çıktık bu yola, dayan ey dizlerim dayan’’ Biraz daha-biraz daha… Demeli miyiz?

Artık bu millet, barış istiyor, huzur istiyor, iş-aş istiyor ve bir fecri sadık bekliyor.

Bediüzzaman,  Türkler ve Kürtlerin birlik ve beraberliğini tespit eden reçeteyi Münazarat eserinde yazmıştır.

Münazarat eserinde alınan, Türk ve Kürtlere bir serzeniş ile konuyu kapatmak istiyorum.

Ey Türkler ve Kürtler!
Acaba şimdi bir miting yapsam, sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonraki evlâtlarınızı şu gürültühane olan asr-ı hazır meclisine davet etsem; acaba sağ tarafta saf tutan eski ecdadınız demeyecekler mi:
“Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! Netice-i hayatımız siz misiniz? Heyhat! Bizi akim bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız.”

Hem de sol tarafında duran ve şehristân-ı istikbalden gelen evlâtlarınız, sağdaki ecdatlarınızı tasdik ederek demeyecekler mi ki:
“Ey tembel pederler! Siz misiniz hayatımızın suğrâ ve kübrâsı? Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rapt eden rabıtamızın hadd-i evsatı? Heyhat! Ne kadar hakikatsiz ve karıştırıcı ve müşağabeli bir kıyas oldunuz!” (Münazarat, say. 89)

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Sierra Leone Nur’larına kavuştu! (Hizmet Mektubu)

Bismihi Sübhanehu

Aziz sıddık abilerimiz ve kardeşlerimiz, Merzifon cemaati olarak ilgilendiğimiz Sierra Leone Batı Afrikada küçük bir ülke olup %65 Müslüman, %35 hıristiyan 7 milyon nüfuslu 2001’de iç savaşın bittiği ve yeni yeni gelişmeye çalışan fakir-ül hal bir İslam ülkesidir.

120 KG KİTAP DAĞITTIK

Buraya Nijeryadaki Adem kardeşin Afrika İslam konferasında tanıştığı Muhammet Konto Korama ile irtibat kurarak iki kişi gittik. Daha yolda giderken tanıştığımız İsveçli, Faslı, Bangledeşli, Türk öğrencilere ve Afrikada çalışan Türklere Kur’an-ı Kerim ve onun asrımıza bakan tefsiri olan Risale-i Nur’lardan verdik. Fas üzerinden aktarmalı 15 saat süren yolculuğumuzda 120 kg İngilizce, Arapça Risale ve Kur’an-ı Kerim (500 civarında parça kitap) yükümüz ile havaalanında bizi arabasıyla karşıladı ve otelimize götürdü. İş yerinden 10 gün izin almış günlerce hazırlık yapmış. Devlet Başkan Yardımcısı, başkentin belediye başkanı, Sosyal Yardımlaşma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, islam alimleri, okul seminerleri,radyo programları vb. 8 günlük çok sıkı bir program hazırlamışlar.

Feribotla karşıya geçerken Hristiyan misyoner gençlerin konuşmalarını görünce bu tür faaliyetlerin ülke genelinde yoğun olduğunu öğrendik. 1. gün akşamı 20-30 kişinin davetli olduğu resepsiyona katıldık. Burada elçi, vakıf başkanları, avukat, rütbeli asker, radyocular vb. vardı. Geliş amacımızdan başlayarak Kur’an-ı Kerim, Risale-i Nur, Üstad Bediüzzaman Said Nursi ve Türkiye hakkında bir çok sorular soruldu. Getirdiğimiz kitaplardan dağıttık. Risale-i Nur’un manalarını duyunca çok etkilendiler. Kendileri uzun süre çok sıkıntı çektiklerini, zulüm ve iç savaş gördüklerini Türkiye’den birilerinin buraya gelmesinden çok büyük memnunluk duyduklarını, amaçlarımıza, kitaplar getirmemize, herkesle iman noktasında ilgilenmek istememize çok sevindiklerini, sempozyum dergilerini görünce kendilerinin de katılmak istediklerini söylediler. Resepsiyonun bizim için verildiğini sonradan öğrendik.

“TALEAL BEDRU” İLE KARŞILANDIK

Ertesi sabah ekseriyetle yetimlerin bulunduğu Umar Bin Khtap kolejindeki seminere geldiğimizde veliler, öğrenciler, öğretmenlerin bulunduğu yaklaşık 150 kişi civarında bir topluluk Taleal Bedru’yu söyleyerek bizi karşıladı. Türkiye’den getirdiğimiz projeksiyon cihazı ile Risale-i Nur’u anlatan sunumla birlikte hizmetten, uhuvvetten, iman kuvvetliliğinden bahsedip bir çok kitap dağıttık. Söylediğimiz ve yaptığımız herşeyi büyük bir dikkatle takip edip tekrar tekrar memnuniyetlerini ilettiler. Hatta bu semineri yöneten El haja İsa Türkiye’ye yakışanın bu olduğunu belirtti. Sonra Missionary Of İslam yardımlaşma organizasyonuna gittik. Irak, Suriye, Libya ve Suudi Arabistan da medresede yetişmiş dava şuuru olan hepsi Sierra Leone’nin “Şeyh” lakaplı ileri gelen alimleriyle buluştuk. 20 kişi 2 saat bizi beklemişler. Yine amacımızı, hizmeti, Kur’an-ı Kerim’in en etkili bir tefsiri olan Risale i Nur’u, Üstad’ı anlatıp Hutbe-i Şamiye’ deki söylenen hastalıklar ve tedavisi, uhuvveti, 111 ve 4444 manasını(*) izah ettiğimizde çok büyük bir tahsinle karşılayıp övgüyle Türkiye’nin tüm müslümanlara yardım ettiğini, Osmanlı’nın devamı olduğunu, geçmişte olduğu gibi Alem-i İslam’a önderlik, liderlik yaptığını, hizmet amaçlı gelmemizi çok büyük fedakarlık olarak gördüklerini, burda ne yapmak istiyorsak sonuna kadar yanımızda olacaklarını tekrar tekrar söylediler. Bizde kitap ve sempozyum dergilerinden verip ulemanın duasını alarak ayrıldık.

GENÇLERİMİZ, TÜRKİYE GİBİ ÜLKELERDE YETİŞMELİ!

Salı sabah Social Wellfare (sosyal yardımlaşma ve çocuk bakanı) Hon. Stephen J. Gaojia ile görüştük. Kendisi Hıristiyan olan bakana geliş gayemizi Risaleleri, yapılan sempozyumları anlattık. Hediye olarak götürdüğümüz Türk lokumunu, kitap, sempozyum dergisi ve Risalelerden hazırlanmış İngilizce vecizeli masa takvimini verince çok sevindi. Adak ve akika kurbanlarından bahsedince Hristiyan Müslüman kör ve sağır okulundan bahsetti ve birazının buradaki çocuklara kesilmesinde bir mahsur olup olmadığı konusunda bizden izin istedi. Bizde “neden olmasın?” deyince çok sevindi. Burada ne faaliyet yaparsanız kim gelirse yanınızdayım dedi hizmetlerimizi takdir etti. Babasının vefat ettiğini söylediler ve dua etmemizi istediler bizde İslami usül dua ettik. Bizimle birlikte amin dedi. Ertesi gün belediye başkanı Gibril L. B. Kanu’yu ziyarete gittik. Başkan’a Risale-i Nur’da, hizmetlerden ve yapılan Risale-i Nur sempozyumlarından bahsettik. Başkana Türk lokumu, Risale-i Nur kitapları, masa takvimi hediye ettik. Başkan’da kendilerine denk bir belediye olursa kardeş belediye olmaları talebinde bulundu. Savaştan yeni çıktıklarını psikolojilerinin yeni yeni düzelmeye başladığından ve gençlerinin Türkiye gibi ülkelerde yetişmelerini istediklerini söyledi. Bizde ahlaklı ve kapasiteli 2-3 talebe olursa yardımcı olacağımızı söyledik. Her konuda yanımızda oldugunu söyledi. Fotograf çektirirken adetleri olarak madalyasını taktı ve fotograf çekildik.

RADYO’DA, CANLI YAYINDA 3 DİLDE RİSALE-İ NUR DERSİ YAPILDI

Akşam olunca Voice of İslam adlı radyoda programa gittik. Bu radyonun frekans alanı bütün ülke ve Gine Liberya’yı kaplıyor. Programı Abdullatif başlattı. Önce bizi tanıttı ve sonra bize söz verdi. Bizde geliş gayemizden Üstad Bediüzzaman Said Nursi’den ve Kur’an-ı Kerim’in mana tefsiri olan Risale-i Nur’ların bütün imani meselelerini hallettiğinden ve bu eserlerin 60 dile çevrildiğinden, haşir ve kader gibi zor meseleleri çocuktan yaşlılara kadar her sınıf insanın anlıyacağı seviyede delillerle izah ve ispat ettiğinden, İbn-i Sina’nın haşir naklidir akli değildir dediğini ama Bediüzzaman’ın haşri akli olarak da ispat ettiğini anlattık. Sonra Risale-i Nur’un derslerine örnek olsun diye bir ders yaptık. Selami kardeş 1.sözden Türkçe okudu bende İngilizceye çevirdim ve Abdüllatif “Krio” diline çevirdi. Krio ingilizceden bozma bir dil % 60 ingilizce yerli dil karışımı. 3 dilde risale dersi yapılmış oldu. Sonra canlı telefon bağlantıları alındı gelişimize çok sevindiklerini, programın çok hoş olduğunu söylediler. Radyoyu tebrik ettiler. Abdullatif kardeş Risale-i Nur’ları radyodan okuyacağını söyledi. Program bittikten sonra müdüriyette daha önce alimler toplantısında tanıştığımız Şeyh Ebu Bekir ve diger zatlarla tekrar Risaleler hakkında görüşmeler oldu. Hutbe-i Şamiye’deki meselelerden konuşuldu. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Alem-i İslam’ın dertleri hakkındaki imani reçetelerinden, meselerin çözümlerinden bahsedildi ve Üstadın “ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en gür seda, İslam’ın sedası olacaktır” deyince hep birlikte Allahu ekber dediler. Şükür ve duada bulundular. Çok memnun olduklarını bildirdiler. Tekrar her hizmette yanınızdayız dediler. Burada bulunanlara da Arapça ve İngilizce Nurlardan verdik.

RUHLARI RİSALELERİ HİSSETMİŞ OLMALI

Freetown’daki otelden ayrılarak Muhammet abinin ilgilendiği İslamic Dava Center’in bulunduğu başken Freetown’a 160 km uzaklığındaki Mile 91 isimli şehre gittik. Şehrin girişinde yaklaşık 100 metre uzunluğunda bir grup talebe öğretmenleriyle birlikte, polis eşliğinde afişlerle hep birlikte ilahilerle bizi karşıladılar. Biz burada şunu hissettik ki “ruhları risaleleri hissetmiş olmalı“. Oraya varınca konuşma salonuna geçildi. İçeride bin kişi vardı. Dışarıda, pencerelerden izleyenler.. Burada da risaleler, hizmetler anlatıldı. Risaleden hazırlanan sunumlar gösterildi. Türkiyenin %99 müslüman olduğunu söyleyince salonda mütiş bir alkış koptu. Getirmiş olduğumuz kitaplar dağıtılırken izdiham oldu. Sonra güzel bir organizasyon ile getirmiş olduğumuz adak ve akikalar bilet usulü ile 300 kişiye dağıtıldı. Allah razı olsun, her hazırlığı yapmışlar. Bu küçük İslam ülkesinde misyonerlik faaliyetlerinin çok olduğu bir yerde, kalkıpta Türkiye’den iman ve İslam davası için gelenleri görünce, kuvve-i maneviyelerinin yükseldiği her hallerinden hissediliyordu.

TÜRKİYE, ESKİDEN OLDUĞU GİBİ ALEM-İ İSLAM’IN LİDERİ OLACAK

Ertesi gün İslami Arabic College’in olduğu 2 saatlik uzaklıktaki Tonkilili şehrine gittik. Burada’da talebeler, şehrin girişinde ilahilerle ve merasimle karşıladılar. Sonra, açık havada düzenlenmiş mekana geçtik. 3 yıldan beri orada olan Mısırlı alimler ve hocalar tanıtıldı. Sonra bizi tanıttılar. Risaleleri ve geliş gayemizi anlattık. 111’in manasını(*) ile kardeşlik manasını anlattık. Buralara kitap getirmek ve  iman ve İslam’a hizmet için geldiğimizi öğrenince çok mutlu oldular. Bu okuldan mezun olanlar çok güzel Arapça ve İslami ilimler öğreniyorlar. Devlet diplomaları kabul ediyor fakat yardım etmiyor. İhtiyaçlarını söylediler. Tamamlayamadıkları binalarını gösterdiler. Mısırlı Şeyh Türkiye’yi çok methetti ve Alemi İslam’ın eskiden olduğu gibi yeniden lideri olacağını, nedenlerini açıklayarak Arapça çok güzel anlattı. Anlatırken, arada bir kalabalıktan tekbirler yükseliyordu. Müftü konuştu ve çok mutlu olduğunu söyledi.

Daha sonra başka bir okula gittik. 100 civarında öğrenci koruluk gibi bir yerin altında, okuldan sonra Kur’an-ı Kerim dersi görüyorlarmış. 7-10 yaşlarında öğrenciler, öğretmenleriyle birlikte ilahilerle karşıladılar. Hepsi masum ve gözlerinin içi gülüyordu. Buradan yetişen talebeler İslami Colege gidiyorlarmış. Bu şehrin belediye başkanı uzun süre beklemiş ve biz gelmeyince ayrılmış. Biz de ona vereceğimiz kitapları politeknik denilen meslek liseleri dengi okulun kütüphanesine buraktık. Okul müdürü Hristiyandı. Müdür ve öğretmenlere kitapları verip tekrar Mile 91 şehrine geri döndük. Akşam bu şehirdeki radyo programına katıldık. Bu radyo ülkenin kuzeyini kapsıyor. Burada da Risaleleri, hizmeti ve Üstad’ı anlattık. Telefon bağlantıları oldu ve çok güzel bir proğram olduğunu söylediler. Bu radyoda pazartesi cuma düzenli olarak Risale dersleri okunacak inşallah.

“O ZAMAN BURASI NUR MEDRESESİDİR, İSMİ NE OLSUN?”

Sonra Freetown’a bir otele geldik. Büyük bir otel var ama yer yok dediler. Bunun üzerine Hacı İsa’nın İhsan Vakfı’nın olduğu binanın üst katına yerleştik. Daire, dayalı döşeli ve son günümüz olması hasebiyle oraya gelen gençlere akşam burada ders yapalım dedik. Sonra Hacı İsa’ya Türkiye’deki derslerden nasıl yapıldığından, talebelerle nasıl ilgilenildiğinden ve asıl hizmetin bire bir ilgilenmekle olduğundan bahsettik. Hacı İsa, “O zaman burası Nur medresesidir” dedi. “İsmi ne olsun?” dedi. Biz de “medresetüzzehra olsun” dedik. Çok sevindi. Arapça çok güzel açılış duası yaptı. Yatsı namazına 20 ye yakın cemaat geldi. 23. sözden ders yapıldı. İştişare yapıldı. Ders tarzı, hizmet tarzı vs. hakkında notlar aldılar. Bayanlar da, biz de kendi aramızda ders başlatalım demişler. Artık böylelikle düzenli derslere devam edecekler inşallah. Mile 91 şehrinde de ayrıca dersler olacak. Otelde neden yer olmadığının hikmetini ve Cenab-ı Allah’ın inayetinin bizimle olduğunu anladık ve bu vesile ile dersanede açılmış oldu. Bütün abi ve kardeşlere binler selam eder dualarını bekleriz…

Merzifon Nur Talebeleri

www.NurNet.Org

 

(*) : 21. Lem’a – İhlas Risalesi‘nden

Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.

Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.

Haşiye: Evet, sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi, korkulara, hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünkü ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile, rıza-yı İlâhî yolunda, âhirete müteallik işlerde kardeşleri adedince ruhları olduğundan, biri ölse, “Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar. Zira o ruhlar her vakit sevapları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı idame ettiklerinden, ben ölmüyorum” diyerek, ölümü gülerek karşılar. Ve “O ruhlar vasıtasıyla sevap cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum” der, rahatla yatar.

Sami Yusuf’a Risale-i Nur Verdik

Tüm dünyada 700 milyon insan tarafından kullanılan sosyal medya ağı facebook’a alternatif olarak tesis edilen salamworld.com (İslami sosyal ağ sitesi) internet sitesi tarafından İstanbul’da organize edilen toplantıda; dünyaca ünlü şarkıcı Sami Yusuf ile tanışma ve sohbet etme fırsatımız oldu.

Sami Yusuf bizleri içtenlikle karşıladı ve son derece samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisinin hedefleri arasında; sadece müzik yapmanın değil, tüm dünya gençlerine faydalı olmanın, onlara sağlam bir dünya görüşü elde edebilmeleri açısından yardımcı olmanın da bulunduğunu söyledi.

Sohbet esnasında; Risale-i Nurları okuduğunu, bu eserlerin ihtiva ettiği görüşlerin dünya gençliğine rehber olabilecek nitelikte olduğunu belirtti. Yanımızda bulunan İngilizce Risale-i Nurlardan kendisine hediye etmek istediğimizi söyleyince de, memnuniyetle kabul etti ve bizlere çok teşekkür etti. Bizde kendisine Haşir Risalesinin İngilizcesini hediye ettik. İkinci fotoğrafta kitabın resmi bulunmaktadır.

Sami Yusuf’a, gerçekleştirmekte olduğumuz faaliyetlerden kısaca bahsettik. Dikkatle dinledi ve elinden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğunu belirtti. Bu kısa sohbetin ardından vedalaşarak kendisinden ayrıldık.

Ruba Vakfı Hizmet Heyet’i / NurNet.Org Sundu

Şubat 2012- İstanbul

Kadın – Erkek Arası İletişim

Erkek ve kadınlar arasında iletişim açısından adı konmamış bazı kurallar vardır. Bir kadın biriyle konuşmak isterse, genellikle sıranın kendisine gelmesini bekler. Bu onun kibar olma yöntemidir. Ya bir süre konuşmaları dinler, sonra kendi konuşmaya başlar ya da konuştuğu kişinin ona soru sormasını bekler.

Bu adı konmamış kurala erkeklerin çoğu yabancıdır. Eğer bir kadın önce eşinin konuşmasını beklerse, belki de konuşmaya hiç fırsat bulamayacaktır çünkü erkeklerin genelinin konuşmayı sürdürecek kadar sözü yoktur.

Erkekler açısından adı konmamış bir kurala göre; Bir erkeğin söyleyecek sözü varsa onu söyler. Erkeklerin geneli konuşmak için kendilerine soru sorulmasını beklemezler. Canı konuşmak isterse konuşurlar. Ayrıca erkek kadına soru sorduğunda, kadının ona soru sormasını beklemez.

Bir kadın erkeğe sorular sorduğunda erkek ona yanıt veriyorsa, kadının sorularını yanıtlayarak onu memnun ettiğini düşünür.

Bir erkek kadının günü hakkında onun sorular sormasını istediğini öğrense bile, bunu önemsemeyebilir. Kadın erkeğe sorular sorarken, erkek ne söyleyeceğini düşünmeye kendini öylesine kaptırır ki, kadına gününün nasıl geçtiğini sormayı hatırlaması zor olur.

Eğer bir erkek sorulara kısa yanıtlar verirse, kadın sıranın erkeğe gelmesini beklemek zorunda değildir. Kadının günü hakkında konuşmaya başlamasına erkek aldırmaz. Kadını önce erkeği dinlemeden kendi gününden söz etmeye başlaması kabalık olmaz.

Bir kadın için başka bir kadının üzüldüğünde kendini daha iyi hissetmesi için konuşmak istemesi doğaldır. Konuşmanın stresi azaltmasını da doğal karşılar. Erkekler için bu saydıklarımızın hiç biri doğal değildir.

Kadınların konuşma şifrelerini çözemeyen erkeklerin en çok düştükleri üç hata şunlardır.

1- Çözüm Önerme: Bir kadın sadece eşinin onu dinlemesini ve anlayış göstermesini bekler, ama erkek genellikle bunu yapamaz ve hemen çözüm önerileri sıralamaya başlar.

2- Sorunları Küçümsemeye Çalışır: Erkek bunun kadını rahatlatacağını düşünür. Erkeğin bilmediği bir şey varsa, o da kadını duygularını doğru olarak tanımlamaktan çok, onları keşfetmenin daha fazla ilgilendirdiğidir. Bunu bilmediği için şöyle sözler söyler:

“Önemli bir şey değil.”

“Ne olmuş yani?”

“Unut gitsin. Ben hallederim.”

3- Kadının Duygularını Geçersiz Sayar: Erkek yanılgıya düşerek kadının düşüncelerini analiz edip düzelttiğini sanır ama sonunda kadının duygularını geçersiz kılar. Kadının konuşurken durumunu düzeltmeye çalıştığını anlayamadığından, şöyle söyler:

“Bu kadar üzülmemelisin.”

“Endişelenme.”

“Bana kalırsa fazla büyütüyorsun.”

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Aile İçi Risale

Yeniden düşünmenin ihtiyaçlarımızı fark etmede ayrı bir yeri var. Öncesine nazaran muhakememiz, yeni ihtiyaçlarla beraber yeni çözümleri düşünmemize vesile olur.

Yeni çözümler ve metotlar ararken, bugüne kadarki uygulamalar, yeterlilikler ve eksiklikleri de görme fırsatı doğar.

Öğrenme ve idrak etmede yeterince fırsatlar oluşturamadığımız, zaman ayıramadığımız ve üstümüzdeki hakkını hakkıyla veremediğimiz, bilhassa mensuplarının daha fazla borçlu olduğu eser ise Risale-i Nur’dur.

İkinci yüzyılına giren Risale-i Nur, geçen yüzyılın en karmaşık ve çetin fırtınaları içinde çağın türbülansına yakalanmış insanlığı, helaket ve felaket etkisinden çıkarmaya çalışan ve izni ilahi ile bunda muvaffak olmuş bir eserdir.

Risale-i Nur, çağın değişmeyen gündemi olarak derinliğini arttırırken, derinleşemeyen zihinlerin kolaycı ve sathi nazarlarına iltifat etmemekte ve kendini adeta onlara okutmamaktadır. Ama okunan ve hem de çok okunan bir risalenin varlığını ise hepimiz yaşıyoruz.

Sıra Risale-i Nur’un daha fazla okunmasında, yeni okumalarda ve birinci okumalarda. Teknoloji nimetinden daha fazla yararlanıp, yeni yaklaşım ve metotlardan etkili uygulamalar bulup, hürriyet rüzgarının düşünmeye cesaret verdiği bir zamanda kendimizi yeniden keşfetmek  adına risaleyi farklı ve takviyeli okumak zorundayız.

Kendi orijininden ve orijinalinden hareketle risalenin inkişaf ettirici varlığına erişmek, hissetmek, yaşamak ve irfanla yoğrulmak, öğrencisi için en büyük mutluluktur. Risale, kendisine muhtaç öğrenciye, sadık zihne, salim kalbe, makul fikre, dengeli duyguya her zaman referans değerindedir.

Şahsi okumalarımız için özgün denemelere ihtiyacımız var. Yeni bilgileri risalenin gözüyle tahlil ve değerlendirmeye hazır olmalıyız.

Bu okumalarda,  evlerimiz  birer dershane gibi aktifleşebilir. Gençliğin ve öğrencilik döneminin nur dershaneleri nasıl birer irfan mektebi ise, bu mekteplerden mezun olan ya da hayatının bir döneminde kalamamış olanlar için köklü seçenekler üretmek ve okuma kültürünü yaygınlaştırmak için  en sağlam kalelerinden biri olarak evlerimizi birer dershane gibi değerlendirmeliyiz.

“Her hane bir dershane” sloganımız hala taze başlangıçlara davetiye çıkarıyor. Hepimiz birer okul, birer dershane açamayabiliriz. Ama evimizde ev okulunu kurabiliriz.

Evde eğitim konusunu  öncelikli bir gündem yapabiliriz. Evimizi,  masumiyet ve mutluluk salıncağı haline getirebiliriz. Sohbetlerin çayla demlenen en iyi yerinde risale okumaları yapabiliriz. Kahvaltı sofrasında risale gündemini müzakere edebiliriz. Seyrettiğimiz bir filmin veya programın iyi bir noktasına risaleyi nakşedebilir;   programı, risaleyle ilişkilendirebilir veya risale dürbünüyle kritik yapabiliriz.

Ailedeki her bir yeteneği kendi kategorisinde ve ilgi alanına göre birkaç kavramın takipçisi yapabiliriz. Okulla birlikte, gördüğü derslere paralel olarak risale şuuru veren kıyaslamalar yapabiliriz. Bilgisayar ortamında risale gezintileri yapabiliriz. Risale etkinliklerine ve model şahsiyetlere özendirebiliriz.

İşte birinci okulumuz aile, birinci öğretmenimiz anne ve birinci öğrenci çocuklar olmak üzere okulumuzu açtık bile. Hem de binlercesi, altyapıları ile birlikte hazır.

Risaleyi okuma seferberliği başlatarak müzakere serbestisi içinde yoğun  gündem mütalaaları ve yaklaşım farkıyla sohbet zeminleri çoğaltabiliriz. Katıldığımız mutat dersleri canlandırma ve okumalarımıza yeniden anlam ve disiplin kazandırma kalitesi ile evleri şenlendirme ve risale eksenli rahatlatma süreçleri bizi bekliyor.

Şimdi aile içi risale dönemi. Aile içi risale için müfredat hazırlıkları olduğunu müjdeleyebilirim. Evlerin sarsılmaz şefkat kahramanları hanımların  eğitici eğitimi alarak, risale konusunda birer eğitici olma yolunda adımlar atılmak üzere olduğunu  müjdeleyebilirim.

Birinci öğretmen ve başöğretmen olan hanımlar, ablalar ve anneler ile büyük anneler eşliğinde hala, teyze, kuzen yakınlaşması ile yeniden risale aileleri inşa etmenin ve bunları sosyal programlarla gruplar halinde ve kendine özgün, değişen tarzlarda ifa etmenin planlamasına yöneleceğimiz sistemlerin ve örneklerin ilerde bizi karşılayacağını  müjdeleyebilirim.

Aile içi risale ile risale aileleri oluşacak. Her sehpada bir kitap, her koltukta bir  çalışma notu, her koridorda bir öğrenme notu. Gelen misafirleri böyle karşılamaya ne dersiniz?

Her gün üç kelime ile yoğrulmaya, üç kavramla buluşmaya aile içi risale zeminleri oldukça uygun.

Aile okulumuzun ilk dersini birinci sözden alarak ve okulumuza “Bismillah” diyerek başlamaya engel olan ne var ki?

Buyurun başlayalım. Ve şu an itibariyle binlerce risale okulunu yeni bir dikkat ve heyecanla sembolik olarak; çocukların bile eğleneceği, kurdele ile bir odayı sınıf yaptıklarını, teneffüs için mutfağa koştuklarını, oynamak için salonu kullandıklarını, eşyalarını almak için kendi odalarına uğrayıp 5 dakika arayla oynayacakları evcilik oyununu, risale okulunda ailecek öğrendiklerini bir düşünün. Ne muhteşem ve harikulade bir tablo.

Tatlısı, ödülü, müziği, not defteri, renkli kalemleri, bilgisayardan video indirmeleri, film ve drama ile evin daha da risale eksenli etkinliklerle ayrıca şenlendirme maharetinde olanlar ise daha da keyifli ve şuurlu bir mutlulukla evi taçlandırdıklarını görecekler.

Buyurun bu kolay ve biraz eğlenceli okulumuza, üstelik kurucusu ve banisi olduğumuz risale okuluna. Birlikte risale içi aile eğitimleri ve aile içi risale gergeflerini dokumaya çalışalım.

Bu konuda ilmi zeminde  mevcut tecrübe ve hafızaları bir araya getirip metot çalışmalarına ağırlık veren Risale Akademi’ye  binlerce teşekkür. Hepinizden ve hepimizden katkı, teklif ve yaklaşım desteği bekliyor.

Eğitim, evde okul, dershane çalıştaylarının yanı sıra eğitim portalından tutun da uzaktan eğitime kadar evimize misafir gelecek ve sırren tenevveret içinde indirebileceğimiz müjdeli risale programlarına kadar sizin desteğinizi, görüşlerinizi ve müzakereci olmanızı bekliyor.

Kainat üniversitesinde risale okumalarını bilişimle, materyalle, metotla, birer öğrenci/eğitici olarak  planlayacağımız günler çok uzak değil artık. Ev ve hasta ziyaretleri başta olmak üzere hediyeleşmede, karnesi düzgün çocuklarımızı ve yeğenlerimizi ödüllendirmede risale boyutlu ve risaleden esintili orijinal ve eğitici  hediyeler verelim.

Risale hediye edelim. Bir kitap bitirdiğinde ödül verelim. Zevkine ve hediyeleşme ruhuna uygun çocukların,gençlerin  hoşlandığı motivasyonlar yapalım. Bireyi/çocuğu inşa edeceğimiz, doğru zeminde eğiteceğimiz, iklimini nuranileştireceğimiz ilk basamak bu anlamda evimiz ve ailemizdir.

Evlerimiz ziyaretsiz, okumalarımız evsiz, çocuklarımız bizsiz ve anneler eğitimsiz kaldıkça, risaleyi ihale usulü emanet edeceğimiz sınırlı sayıda fedakarlıkla çalışan ve kendilerince geliştirdikleri sınırlı metot ve imkanlarla risaleye hizmet  edenlerin hacmi, topluma dönük  top yekun hizmetler için yeterli olmaz. Böyle ağır adımlarla risalenin hakkını veremeyiz.

Yaygınlaşması, yatayda etkileşme ve cazibe, dikeyde  tefekkür ve irade zeminini tahkim etmenin binlerce meşru-makul-müspet vasıtaları tezekkür edilerek kainat üniversitesinde risale dersleri ve müzakereleri ile dershaneler çoğaltılmalı, risale okulları her mahallenin başında açılmalı ve eğitim teknolojileri desteğinde eğitici eğitimleri ile öncelikle eğiticiler yetişmeli.

Risale eğiticileri uzmanlıklarına göre eğitilmeli,konular çeşitlenmeli,farklılaşmalı ve bütün renklerin bir tabloda bütünün parçaları olan desene dönüşmeli ve anlamlı okumalara göz hafızası olmalı.

Risale akademi, bu vadide size eşlik etmeye ve katkılarınıza hazırdır.

İsmail Berk / risale haber

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version