Etiket arşivi: risale-i nur

Kırklarelinde “Döner” ile Yapılan Risale-i Nur Hizmeti

Kırklareli’nde esnaflık yapan dönerci Emin Ustanın işiyle beraber Risale-i Nur eserlerini müşterileriyle buluşturma adına çok güzel hizmetler yapmakta.

Emin ağabeyimizin işyerini ziyaret ettik dükkânında rafları küçük Risale-i Nur eserleriyle dolu güzel bir kitaplık gördük.

İşyerine gelen müsait müşterilerine bu eserlerden yaklaşık üç ayda 600 adet kitap hediye ettiğini ifade etti. Hayretle gayretini tebrik ve takdir ettik. Yerli, yabancı (Bulgar) her kesimden müşterilerinin memnuniyetle, sevinçle okuyarak geri döndüğünü, bu kitapları hasretle aradıklarını, dertlerine derman, problemlerine sıhhatli çareler sunduğunu hayretler içerisinde gördük. Bununla kalmayıp içlerinden daha istekli olan talebeleri Risale-i Nur derslerine getirerek hayatlarına yepyeni bir başlangıç yaptığını hayır dualarla yâd ettiklerini dinledik.

Risale-i Nur’ların:

1) Rızıkta bereket

2) Kalpte rahat ve sürur

3) Maişette suhulet (geçimde kolaylık)

4) İşlerinde muvaffakiyet verdiğini gözümüzle gördük

Peygamber Efendimizin (A.S.M) “Sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır” ve  “Seninle birinin hidayete gelmesi sahralar dolusu koyunu sadaka vermekten daha faziletlidir.” Hadis-i Şeriflerinden yola çıkarak insanlığa faydalı olmak adına hepimize ciddi sorumluluklar düştüğünü düşündük.

Küçük gayretler büyük neticeler verdiğini apaçık bir örnekle ders aldık.

Cenab-ı Allah bizlere Risale-i Nur’u okumak, anlamak, yaşamak ve yaşatmak ve neşrine çalışmayı ihlâs dairesinde nasip etsin.

Risale-i Nurları okumak, okutmak, dinlemek suretindeki meşguliyet talebe-i ulum sevabına kazandırır. İnşallah.

Son olarak Dönerci Emin ağabeyimiz hedefinin 60.000 kişiye kısacası bütün Kırklarelilere Risale-i Nurları vermek olduğunu açıkladı. Cenab-ı Hak yaptığı hizmeti dergâhında kabul eylesin. Bu davranışının bütün esnaf ağabeylerimize örnek olması temennisiyle.

www.nurnet.org

Bediüzzaman Günümüz İlâhiyatçılarına Ne Söyler?

Yaşadığı dönemlerin ilmî, siyasî, içtimaî hadiseleri, İslâm dünyasının yüz yüze geldiği sorunlar, bu sorunları okuma biçimi ve önerdiği çözüm yolları açısından baktığımızda; Said Nursi, yirminci yüzyılın gerçekten ‘bediüzzamanı‘dır. İslâm âlemine son dönemlerde Rabbimizin lutfettiği en büyük nimetlerden olan Bediüzzaman Hazretleri, hayatı, görüşleri ve eserleri çerçevesinde farklı yönleriyle değerlendirilmekte; özellikle 1990’lı yıllardan itibaren hem ülkemizde hem de uluslararası boyutta ilmi çevreleri de kuşatarak büyüyen ve genişleyen bir ilgi halesine mazhar olmaktadır.

Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur Külliyatı’nı en çok ele alması gerektiğini düşündüğümüz ilahiyat camiası ise, birkaç istisnası olmakla birlikte, maalesef bahsedilen ilgi halesinin dışında kalmıştır. Günümüz ilahiyatçılarında Mısır’ın, Fas’ın eski tüfek solcularına gösterilen ilgi Bediüzzaman’dan esirgenmiştir. Bunun sebeplerini ayrı bir çalışmaya havale ederek burada Bediüzzaman’ın ilahiyatçılara ‘zımnen’ ve ‘sarahaten’ neler söylediğini değerlendirmek istiyoruz. Bu değerlendirmeye geçmeden önce de ilahiyat camiasında Bediüzzaman’a ve Risale-i Nurlara bakışta ‘sorunlu alanlar’ diyebileceğimiz bazı hususlara atıfta bulunmak gerekmektedir.

İlahiyatçılar, risaleleri ‘yazdırılma’ kavramına hapsetmekte; ‘ebced ve cifir’ meselesi çok önemli bir perde olabilmekte; risaleler en nihayetinde ‘çiçek böcek edebiyatı’ yapan basit bir bakış açısına sahip olmakla itham edilebilmektedir. En öncelikli mesele olarak ortaya koyduğu iman meselesi de ‘zaten herkes yaratıcıyı kabul ediyor’ gibi mülahazalarla basite indirgenmektedir. Şimdiye kadar ciddi anlamda okunup anlaşılmadığı halde kolaycı değerlendirmelerle ‘önemli olsa bile artık aşılması gerekir’ söylemine kurban edilmektedir.

Öte yandan Bediüzzaman’ın görüşlerinin ilmi çalışmalarda araştırmaya konu edilmesi de siyasi mülahazalarla yapılamamaktadır. İlahiyatçıların ilgilendiği hemen her meselede hem de çok özgün bakış açıları ortaya koymuş olmasına rağmen, birkaç istisna dışında Bediüzzaman akademik çalışmalarda referans olarak kullanılmamaktadır. Mesela onun tasavvuf alanında ‘vahdet-i vücut’ ve ‘vahdet-i şuhud’ felsefelerinin ötesine geçmesi; kelam ilminde geçmişteki pek çok müşkil meseleyi halledip, yeni ve özgün bakış açıları sunması; fıkıh ve usul alanında örneğin içtihat risalesi maalesef değerlendirilememektedir. Görüşlerinin toplamında günümüz İslâm düşüncesinin en önemli siması olmasına rağmen İslâm felsefecilerinin ilgisi ondan ziyade belki de düşünür bile diyemeyeceğimiz isimlere kaymaktadır.

Oysa Bediüzzaman, kullandığı üslup, kavramlar, yöntemler, meseleleri ele alış tarzı, ehemm mühim sıralaması gibi hususlarda engelleri aşabilen ve ona kaynak değeri atfeden ilahiyatçılara çok şeyler söyleyen bir âlimdir. Ve günümüz şartlarında bize en yakın ve en kolay modellenebilecek bir ‘örneklik’ sunmaktadır. Ele aldığı meseleler ve önerdiği çözüm yolları açısından da hâlâ güncel ve hayatın içindedir. Kanaatimizce bu konuda atılması gereken en önemli adım, ‘zihinsel ve siyasî engellere’ takılmadan hiç olmazsa İslâm âlimlerinden bir âlim olarak Bediüzzaman’dan ve eserlerinden istifade cihetine gidilmesidir.

En azından son dönemlerin en çok tartışılan başlıklarına dair ‘Acaba Bediüzzaman bu konuda bir şeyler söylemiş mi veya ne söylemiş?’ sorusu sorulmalı, Risale-i Nur Külliyatı, kendisine müracaat edilmediğinde yapılan çalışmanın eksik kalacağı bir başvuru kaynağı olarak görülmelidir. Bunu böyle görmeyenler, eğer müracaat ederlerse, bunun böyle olduğunu göreceklerdir. Doğrudan Risale-i Nur Külliyatına başvuramayanlar için ilk etapta anlama ve değerlendirme çalışmaları diyebileceğimiz ‘sempozyum tebliğleriyle’ işe başlanabileceğini, Bediüzzaman ve risaleleri ele alan çalışmalara müracaat edilebileceğini hatırlatarak risalelerin ve Bediüzzaman’ın bigâne kalınamayacak yönlerine işaret etmeye çalışalım. Bir ilahiyatçı olarak kanaatimce aşağıdaki başlıklarda Bediüzzaman ve Risale-i Nur Külliyatı bizlere çok şeyler söylemektedir:

Bediüzzaman Şahıs Olarak:

1. Günümüz şartlarında bir âlimin nasıl olması gerektiğini bilfiil yaşayarak ortaya koyması.

2. Hasbilik, ücret talep etmeme, ihlas, istiğna, kanaat, iktisat vb. kavramlar etrafında örgülenmiş örnek bir şahsiyet olması.

3. Hamiyet-i diniyesinin büyüklüğü.

4. Zorluklar karşısında sergilediği azim ve sabır. Mücadelesinde yılgınlık göstermemesi.

5. Ümidini kaybetmemesi ve çevresine ümitvar olmayı aşılaması.

6. Zamana ve zemine uygun metotlar geliştirebilmesi.

7. Kendisini iman hizmetine vakfetmesi ve tüm insanlığı kuşatabilecek bir rahmet ve şefkat anlayışıyla insanların ebedi saadetini arzulaması.

Risale-i Nur Külliyatı Eser Olarak:

1. Tartışmaların ve kavram kargaşasının bol olduğu bir zaman diliminde dinin nasıl anlaşılması gerektiği.

2. Asıl kaynakların belirlenmesi ve bunların esas alınması.

3. Kur’an ve sünnetin nasıl ele alınması gerektiği.

4. Hz. Peygamber, sünnet tartışmaları ve hadis usulü.

5. Miraç mucizesi, şakk-ı kamer mucizesi, mehdi ve deccal gibi tartışmalı hadiseler.

6. İçtihat meselesi.

7. Ehemm mühim sıralaması ve önceliklerin belirlenmesi.

8. İlimlerin usulleri ve meselelere metodolojik yaklaşımlar.

9. Hayata yön veren külli kaideler ve prensipler.

10. İnsanları ve toplumları değerlendirmede istifade edebileceğimiz orijinal tespitler.

11. İslam dünyasının asıl sorunlarının tespiti ve önerilen kurtuluş yolları.

12. Akla, felsefeye, bilime, inkarcılığa, şer problemine, şeytana, materyalizme, pozitivizme, tabiatçılığa nasıl bakılması gerektiği.

13. Avrupa’ya, teknolojiye, terakkiye, medeniyete nasıl yaklaşılması gerektiği ve Müslümanlar olarak bunlarla nasıl bir ilişki geliştirilmesi gerektiği.

14. Ölüm, ahiret, gayb, ruh, kader, ubudiyet, haşir ve benzeri konuların nasıl anlaşılması gerektiği.

15. Bazı temel ibadetlerin illet ve hikmet yönlerinin değerlendirilmesi.

16. İslam tarihini, İslam dünyasını, farklılıkları, insanı, kainatı, dünyayı, ahireti nasıl okumamız gerektiği.

17. İmanın sırlarının keşfedilmesi, dinin yaşanılır kılınması, kainata ve olaylara nasıl ve hangi nazarlarla bakılması gerektiği.

18. Felsefe, kelam ve tasavvuf gibi disiplinleri ve bunların temel kavramlarını ve meselelerini nasıl ele almamız gerektiği.

19. İmam-ı Mübin-Kitab-ı Mübin, Kurbiyet-Akrebiyet, Adalet-i Mahza-Adalet-i İzafi, Mana-i Harfi-Mana-i İsmi gibi orijinal kavramsallaştırmalar üzerinden dini anlamaya getirdiği özgün bakış açıları.

20. Müslümanlara önerdiği hareket fıkhı. (Müspet hareket, ikna prensibi, iman nuruyla hareket etmek, siyaset topuzunu kullanmamak vb.)

Veli Karataş / Zafer Dergisi

Risale-i Nurları neden tekrar tekrar okuyoruz? (3)

14- Öteki eserlerle bunların arasında ki farkı bildiğimiz için bunları çok okuyoruz. Sizde şahitsiniz ki, bugün çok hocaların evlatları okuldaki eğitimin tesirinde kalıp, babalarından aldıkları manevi eğitim onlarda tesirsiz kalıyor. Halbuki ibadetlerden ilgisini kesmiş hiçbir Risale-i Nur talebesini gösteremezsiniz.

Risale-i Nur eserlerini Arapçaya tercüme eden, İhsan Kasım Salih bey’e, Arap âlimler çıkışıp demişler. Hangi sebep seni Türkçeden Arapçaya kitap tercüme etmeye sevk etti? Halbuki Kur’an-ı Kerim, Hadisi Şerifler ve dini eserlerin çoğu Arapça yazılıdır. Hatta günümüze kadar hiçbir dini eser başka dilden Arapçaya tercüme edilmemiştir. O da onlara, “Cevabım tektir, gelin Türkiye’ye, görün bu eserler Nur talebelerine nasıl bir ahlak ve Allah korkusu sağlamıştır. Onlardan cevabınızı alırsınız” demiş. Risale-i Nur eserlerinin en büyük başarısı okuyucuların en azından % 80’i üniversite talebeleri, mühendisler, doktorlar ve çok çeşit fen dallarında ihtisas yapmış profesörlerden oluşmasıdır.

15- Bediüzzaman hazretleri Asr-ı Saadetten günümüze kadar bütün hakiki ehl-i sünnet âlimlerine muhabbet beslemiş bir şahsiyettir. Bediüzzaman Hazretleri, Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine bağlı olan diğer cemaatleri, ordunun karacısı, havacısı, denizcisi ve jandarmacısı gibi kabul ederek, onları tenkide yönelmeden , onlarla çekişmeden hedefine yürümüştür. O, bazı reformistler gibi kendi bilgilerini satmak için başkasını tenkit etmeye ve mezhepleri inkâr etmeye ihtiyaç hissetmemiştir. Hatta “Hizmette muvaffak olmak için ehli sünnet âlimlerine bağlı kim olursa olsun, onlara karşı muhabbet beslemek şarttır” diyerek, bunu eserlerinde kaydetmiştir. Kendisi şafii mezhebine mensup olduğu halde, “şafi-i mezhebi köylülerin ihtiyaçlarını karşılar. İmam-ı Azam’ın mezhebi ise, medeniyete daha yakındır ve İmam-ı Azamın Mezhebi şehirlilerin ihtiyaçlarını karşılar” demekten çekinmemiştir.

16-Risale-i Nur’un ehemmiyeti siyasetten uzak kalmasından da kaynaklanıyor. Hatta partisini desteklemeyen birisi, evliya gibi birine lanet, şeytan gibi birisine rahmet okuduğunu görünce: “Euzübillahi mineşşeytani vessiyaseti”(Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.) diyerek talebelerini siyasetten şiddetle men etmiştir. Hatta görülmemiş bir merhametle ortaya atılmış ki; idamına karar vermeye çalışan hakime, evladına zarar dokunur endişesi ile beddua etmeyerek kendisine Allah’tan hidayet temenni etmiştir.

17- Risale-i Nur eserlerinin hiçbir yerinde evlenme çağında olanların evlenmemelerini emreder bir yer olmadığı halde, Nur talebelerinden çok genç fakültesini bitirmiş vatani görevi olan askerliğini de yaptıktan sonra Risale-i Nurlardan aldıkları iman kuvveti ile gençlerin imanını kurtarmak gibi kudsi bir hizmete kendilerini Ashab-ı Kiram zamanında Ashab-ı Suffa gibi, feda eder derecede, yuva kurma gibi düşünceyi ya terk edip, veya ne kadar geçe bıraksalar kâr bildikleri için geçe bırakıyorlar. Bunları Peygamberimiz (a.s.m.): “Sizin en hayırlınız insanlara hayrı dokunanızdır” Hadisi Şerifi ile müjdeliyor. Bu mübarekler yalnız Risale-i Nurları okumakla yetinmeyip, kardeşler arasında bağlarını pekiştirmek ve daha çok okuyup daha iyi anlayanlardan faydalanmak için, haftada 3-4 defa dershanelerde toplanıp Risale-i Nurlardan ders almayı de ihmal etmemeye gayret ederler. İşte onların bu fedakarlıkları bizi bu eserleri dikkatle okumaya yöneltmektedir.

18-Nasılki insan, hayvana ve herhangi bir vasıtaya kaldırabilecekleri yükü yükler. Kaldıramayacakları yükleri yüklese hem hayvanı hem de vasıtayı mahvetmeye sebep olur. Çünkü, herhangi şeye taşıyamayacağı yükü yüklersen onu tehlikeyle karşı karşıya bırakmış olursun. Aynen bunun gibi, ibadet gibi bir çok “Zaruriyat-ı diniye” (dini zorunluluklar) ile yükümlü olan müslümanın imanı sağlam değilse, Allah’a karşı yapması lazım gelen işleri yapamadığı için, ecnebi gibi bir hayat yaşamaya başlar. Zaten İslamiyet’i yaşamayanlarda bundan başka bir sebep gösteremezsiniz. Her insanın en büyük görevi olan Allah’ın hak dinini yaşamasının ana sebebi iman olduğu için bizde, o imanı sağlam elde etmek için Risale-i Nur Eserlerini tekrar tekrar okuyoruz.

Nitekim Ahmed Şahin Hocamız bir Bursa yolculuğunu yaparken, Risale-i Nur eserleri sayesinde müslüman olmuş bir Almanla otobüste yan yana oturmuş. Çat pat Türkçe bilen Almanla tanıştıktan sonra. Alman, Hocaya, “Hoca, Hoca, siz çok yanlış“. Hoca, “neden yanlış?”. Alman, “camide insanlara onu yap bunu yapma dersiniz“. Hoca, “peki ne diyeceğiz?” Alman, “İslamiyet bir yüktür. Siz önce Müslüman’ın imanının sağlam olması için onu ikna edeceksiniz. Ondan sonra dinini yaşayabilme kuvvetine sahip olan müslümana ibadet yapma mesajlarını bildireceksiniz“. İşte gördünüz mü bizim yeni müslüman olmuş alman kardeşimizin Ahmet Şahin Hocaya sunduğu değişmez hakikati?

19-Bu eserlerden alınan kuvvetli iman sayesinde, daha önce namaz kılmayanlar, namaza başlıyorlar. Kılmasını bilmeyenler de, aldıkları kuvvetli iman sayesinde ibadetleri için lazım oldukları bilgileri öğreniyorlar ve namazlarını kılıyorlar ve öteki ibadetlerini de yapıyorlar elhamdülillah. Çünkü, Arapça bir kaide vardır: Teallemtül ilme littahsili, vel-ilmülfıkhi littatbiki.” Yani ilmi, tahsil ederek öğrendim, fıkıh ilmini ise, dini emirleri tatbik ederek öğrendim. Peki dini emirleri kim tatbik eder? Şüphe yok ki onu imanı sağlam kimseler tatbik edeceklerdir. İşte yukarıdaki metinden anlıyoruz ki: Nur talebeleri Nur eserlerinden sağladıkları iman sayesinde fıkıh bilgilerinden de cahil kalamazlar.

Bazıları bize, siz İmam-ı Gazalinin eserlerini okumuyorsunuz diyorlar. Onlara cevaben deriz ki: Bu zamanda ihtiyaç dörtten 20’ye belki yüze çıkmış, biz bu ihtiyaçlarımızı gidermeye çalışırken vakit bulamıyoruz ki onları de okuyalım. Yoksa onları da okuruz. Bu tenkide Bediüzzaman hazretleri kendisi şöyle cevap veriyor.”İmam-ı Gazalinin ve diğer âlimlerin eserleri tükenmez hazinedir. Fakat bazen olur ki, anahtar hazineden daha kıymetli olur”. O anahtar da imandır. Gazalinin eserlerini ve diğer dini kitapları imanlı kimseler okur. Biz vakit bulduğumuz zaman onları da okuruz.

Çantacı Necmi Ağabey bir ara kaplıcada iken, çevresine bir sürü kimseleri toplayıp onlara Risale-i Nur’lardan ders yapıyormuş. Orada bulunan bir ilahiyatçı, Necmi Ağabeye, “neden Gazalinin kitabından okumuyorsun da yalınız bu kitapları okuyorsun?” demiş. Necmi Ağabey hocaya, “işte görüyorsun ben Risaleleri okurken bu kardeşlerin hoşlarına gittiği için çevreme toplandılar. Sende beni tenkit edecek yerde, al Gazalinin eserlerini oku ve çevrene kimseleri topla ve onlara ders yap” demiş.

20-En son bunu da ilave edeyim, Risale-i Nurun üstünlüğünü tasdik eden bir hadise: çeşitli memleketlerden gelen Avrupada bulunan müslümanlar, çevresindekilere müslümanlığın güzelliğini tanıtmak için 15 gurup çalışıyormuş, bunlardan biri de Risale-i Nur talebeleri imiş. Öteki on dört gurup % 54’ün müslüman olmalarına sebep olmuşlar, yalınız Risale-i Nur Gurubuna dahil olanlar %46 nın müslüman olmalarına sebep olmuş. İşte görün Risale-i Nurlardaki tesirin kuvvetini.

Evet, maalesef, bazı kimseler kendileri hiç okumadan, muterizlerin(itirazcıların) laflarına inanarak, önyargıyla, şöyle olumsuz laflar ortaya seriyorlar: “Siz Risale-i Nurlara, Kur’andan fazla muhabbet ediyorsunuz; Said Nursi’yi Peygamberimizden daha fazla seviyorsunuz“. Biz bunlara şöyle cevap veriyoruz, Haşa ve kella! Yanlış düşünüyorsunuz. Çünkü Kur’anı ve Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamı tam manasıyla bize sevdiren Risale-i Nur eserleridir. Çünkü bu eserleri okumadan önce, bizde Kur’ana ve Peygamberimize karşı bu kadar muhabbet yoktu. İnanmazsanız okuyunuz, sonra sizde bizi tasdik edeceksiniz diye, onlara cevap veriyoruz.

Abdülkadir Haktanır

www.albnur.com

Risale-i Nurları neden tekrar tekrar okuyoruz? (2)

6- Tekrar tekrar okunmasının bir sebebi de, Bediüzzaman’dan ve onun meydana getirdiği eserlerinden, 7’den 70’e herkesin istifade edebilmesidir. Hatta dünyanın bir çok yerlerinde yapılan sempozyumlarda ilan edilmesidir, muhtelif dallarda ihtisas görmüş kariyer sahibi muhtelif milletlerden bine yakın profesörün tasdikini görmüş eserler olmasıdır. Onlardan biri olan Süriyeli Muhammed Ramazan Elbuti, sempozyumda o kalabalık halkın huzurunda: “Ben kırk seneden fazla bir zaman diliminde profesörüm. Bediüzzamanın talebesi olmasa idim hayatım boşa gitmişti” diyebilmesidir. Zaten İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’da, bir ifadesinde: “Şekspirler ve arkadaşları ancak Bediüzzamana talebe olabilirler“, demiş.

7- Peygamberimiz (a.s.m.), 1400 sene önce, “Allah (c.c.) her asırda bir müceddid-i din gönderecektir” buyurmuş. Bediüzzaman Hazretleri bu haberdeki tebşirata mazhar olmuş bir şahsiyettir. Bunun delilini şöyle izah edebiliriz; Hicri on üçüncü asırda, dinin müceddidi Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri olduğuna bütün âlimler ittifak etmişlerdir, O Zatın doğum tarihi Hicri 1193 tarihine isabet eder. Bediüzzaman Hazretlerinin doğum tarihi ise tam 100 sene sonra Hicri 1293 tür. Mevlana Hazretleri Müceddidliğine 1224 te başlamış. Bediüzzaman Hazretleri ise, tam 100 sene sonra 1324 te başlamıştır. Mevlana Halid Hazretleri 20 yaşında iken bütün ulemanın fevkinde bir mevki kazanmış. Bediüzzaman Hazretleri ise, daha 14 yaşında iken o zamanın uleması tarafından ona zamanın harikası manasında Bediüzzaman unvanı vermişlerdir. Böylece üç noktada Bediüzzaman Hazretleri tam önceki asrın müceddidi ile birleşip, ondördüncü asrın müceddidi olduğu ortaya çıkmaktadır. Hatta Mevlana Halidi Bagdadi Hazretlerinin torunu, Ankaralı Asiye hanımla cübbesini Bediüzzaman hazretlerine verilmesini vasiyet etmiş ve verilmiştir.

8- Nasıl ki bir doktor hastasının tedavisine başlamadan önce teşhisini koyar, ondan sonra tedaviye başlar. Aynen onun gibi, her müslüman, asrının problemini bilecek ki az yarayla kurtulsun. Buna binaen, bu zamanda ister ahlaksızlığın, ister sahtekârlığın ve ister ibadetsizliğin ana sebebi, iman zayıflığından başka birşey değildir. Bu eserlerin tamamı da iman esaslarını ispatladığı için, onları çok okumak ihtiyacı hissediyor ve çok okuyoruz.

9- Bediüzzaman Hazretleri risalelerde diyor: “Ya halledilmesine ihtiyaç yokmuş veya halledemediklerinden ötürü, daha önce çözülmemiş 100 meseleyi Risale-i Nurlar çözmüştür”, halbuki Risale-i Nurları okuyan insaflı âlimler “100 değil, belki beş yüz adet halledilmemiş dini meseleyi Risale-i Nur eserleri halletmiştir” diyorlar.

10- İhtisas sahipleri diyorlar ki: Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler dışında, eski zamanın ihtiyacına cevap vermek için yazılan eserlerin 15 sene tahsili ile insana kazandırdıkları iman kuvveti ve dine bağlılık. Risale-i Nur, bazısına 15 günde bazısına 15 haftada o kuvvet ve bağlılığı kazandırıyor.

11- Bunlar başka kitaplardan nakil olmamalarıdır. Çünkü Bediüzzaman hazretleri hapishanelerde ve sürgünlerde Risale-i Nurları yazarken, Kur’an-ı Kerimden başka eser yanında bulundurmamıştır. Bu eserler yegane Kur’an semasından ve Âyet-i Kerime’lerin yıldızlarından nazil olmuş eserlerdir. Bunun için yakînim var ki islama saldıran bu yangınların ve bu fırtınaların karşısında insan ancak bu eserleri okumakla ve bu topluma dahil olmakla kendini kurtarabilir. Çünkü Risale-i Nur insana öyle sağlam bir iman, bir itikat temin ediyor ki, insan onunla her şeyde Allah’ın Rububiyetini ve rahmet eserini görebilir ve o kuvvetle rahatsız eden sıkıntılara göğüs gererek onları hoş karşılar. Böylece, kendi şefkatini Allah’ın şefkatinin önüne sürmez. Hatta bu dünyada da huzur ve rahat içinde yaşamak isteyen bu eserleri okusun. Çünkü bu kitaplar bu zamanın ihtiyacına cevap veren yegane Kur’an tefsirleridir.

12-Bediüzzaman Hazretlerinin keramet-i ilmiyesindendir ki bu eserleri çok okuyoruz. Her ne kadar maddi kuvvetle erişilemeyeceği hadiseler onda çok vuku bulmuşsada, onlar bizi fazla kendine bağlamamaktadır. Mesela ellerini kelepçeleyip jandarma başka bir yere naklederken, namaz vaktinde jandarmadan namaz kılması için kelepçeyi çözmesini istemiş. Jandarma, “hoca mahkum olduğunu bilmiyor” diye, dalga geçmeye başlarken, Bediüzzaman Hazretleri kelepçeyi çözerek jandarmaya verince, jandarma şaşırarak yaptığına pişman olmuş ve demiş, “şimdiye kadar ben senin muhafızın idim, bundan sonra sen benim muhafızım ol. Bana hakkını helal et” der. Bunun için bile, Bediüzzaman Hazretleri, namazın kerameti kelepçeyi çözdü der. Buna benzer ileride olacak çok hadiseleri kerameti ile bilmiştir. Mesela: İnsanlar yirmi küsur sene aya gitmeden önce: “Ey katre içinde giren hakim feylesof! Senin katre-i fikrin dürbünü ile, felsefenin merdiveni ile, tâ kamere (aya) kadar terakki ettin. Kamere girdin. Bak Kamer kendi zatında kesafetli, zulumatlıdır. (karanlıktır) Kamerin ne zıyası (ışığı) ne hayatı var.” demiştir.

Yine Risale-i Nurdaki: “Yıkılmış bir mezarım var ki” cümlesinin manasını, Bediüzzaman hazretleri ölmeden önce hiç kimse anlamamıştı. Fakat öldükten birkaç ay sonra, jandarmalar mezarını yıkıp cesedini uçakla başka bir yere naklettikten sonra o manayı herkes anlamış ve hakikaten yıkılmış bir mezara sahip olduğunu görmüşler.

Bunlara benzer daha birçok meseleler var, fakat Risale-i Nurun okuyucuları, onun ilmi kerametinden ötürü Nur eserlerine bağlanıp onları okuyorlar.

13-Risale-i Nur eserlerinin ortaya serdiği inkâr edilmez deliller haricinde hangi eserdeki malumatla ateistin karşısına çıkabilirsin? 20 sene Arapça tahsil eden hoca efendinin biri bana: “Biliyor musunuz biri bana ne dedi“, ne dedi Hocam? “Ben Allaha inanmıyorum” dedi. Peki ona ne cevap verdin? “Nasıl öyle diyebilirsin? Bak Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerimde: “Kul hü Vallahu Ehad Allahus-samed, diyor” dedim. Peki Hocam sen ona İhlas suresini okumakla işi hallettin mi? “Peki ne diyeyim“? Hocam ona Risale-i Nur okuyacaksın. “Hangi kitaptan okuyayım?”. “Hocam sen önce kendine okuyacaksın, ondan sonra bu gibiler karşına çıktığı zaman cevabını vermeyi bileceksin” dedim. Bunun gibi Risale-i Nur eserlerini okuyan bir çok hocalar şöyle diyorlar, “Biz bu eserleri okumadan önce, profesörler şöyle dursun, herhangi soru soracak korkusuyla, ilkokul öğretmenin karşısına bile çıkamazdık. Şimdi çok değiştik”.

Abdülkadir Haktanır

www.albnur.com

Risale-i Nurları neden tekrar tekrar okuyoruz? (1)

RİSALE-İ NUR ESERLERİNİ TEKRAR TEKRAR OKUMAYA NEDEN İHTİYAÇ DUYUYORUZ ?

Ben her zaman Risale-i Nur eserlerinin okunmasını tavsiye etmişimdir. Çünkü bu eserlerden 50 senedir çok istifade ettim. Kendimde tecrübe edip faydasını gördüğüm için size de tavsiye ediyorum. Buna mukabil biliyorum ki, çeşitli sebeplerle bu eserlerin kıymetini öğrenemeyenler veya herhangi bir sebeple yanlış bilgi alma neticesinde onlara karşı önyargılı davrananlar diyebilirler, “Başka kitap yok mu ki devamlı onları tavsiye ediyorsunuz”.

  • Muhterem Kardeşlerim! Risale-i Nurlara, Uluslararası kariyere sahip çeşitli dallarda ihtisas yapıp bin civarında ilim adamı, hayran kaldıkları için tavsiye ediyoruz.
  • Risale-i Nur külliyatı, 50 yabancı dile tercüme edilmiş eserlerdir. Dünyada Kur’an-ı Kerimden sonra en çok satılan eserler seviyesine ulaştıkları için tavsiye ediyoruz.

Memleketimizdeki profesörlerden Nevzat Tarhan Bey bir sempozyumda demişti ki: “Araştırdık, on milyon kişi bu eserleri okuyormuş“. Ülkemizde fen felsefe tahsil edip, şüphe ve inançlarını muhafaza edebilenlerin % 90′ ının bu eserlerden yararlandıklarını biliyoruz.

Çünkü bu eserler materyalist felsefeye fikren karşı gelebilen tek dini eserlerdir. Şimdi bu eserlerin tekrar tekrar okunmasının ana sebeplerini 20 madde de sıralamaya çalışacağım:

1) Kaynağı dışta olan ve Müslümanların çoğunu imansız bırakan ateist felsefe karşısında bugünkü insanlar ancak Risale-i Nur sayesinde imanlarını kurtarabiliyor. İnsanları çeşitli şüphelerden kurtarıp, ikna ettiği gibi, inkar rüzgarlarına karşı de insana dayanma kuvveti bu eserler temin eder.

Bugün toplum hayatına karışanlar ancak bu eserler sayesinde hakiki imana sahip olabiliyor. Yine o cevher sayesinde insan Allah’ın rızasını kazanarak bu dünya büyüklüğünde bir cennete sahip olma lütfüne mazhar olur. Böylece cennette ebediyen mutlu yaşama şansını kazanır.

Yanmaya başlayan bir evin sahipleri canlarını kurtardıktan sonra, onların ilk yapacakları iş mevcut olan paralarını veya altınlarını kurtarabilmektir. Öteki eşyaların sırası sonra gelir. Bir adamın parası çok azsa, o adam parasını ancak gıdası için koruyacağı muhakkaktır. Aynen bunun gibi, İman da gıda hükmünde olduğu için, ayırabileceğimiz en kıymetli vaktimizi imanımızın takviyesine harcayacağız. Bugün vaktimiz abluka altına alınmıştır. Kitap okumaya çok az vakit ayırabiliyoruz. Ayırdığımız o vakti, ancak imanımızı kurtarmak için Risale-i Nur eserlerini okuyabilme imkanını elde edebiliyoruz. Bu sebepten onları okuyoruz. Çünkü “İlimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir”.

2) Pozitivizmin hakim olduğu bu devirde, taklidi imana sahip olanlar, imana saldıran felsefe karşısında dayanamıyor. Çünkü Allah’ın (c.c) Âyet-i Kerimeleri ve Peygamberimizin (a.s.m.) Hadisi Şeriflerini doğrudan doğruya anlama imkanımız olmadığı için maneviyattan haberi olmayıp, okullarda yalnız materyalist felsefe ile yoğrulanlara, Kur’an ve Hadis-i şeriflerin ve Allah’ın büyük kitabı olan kâinat kitabı ile birlikte tefsir ve izah edilmesi gerekir. Bu işi de bugün 14 cilt ve 6000 sahifeden ibaret olan Risale-i Nur külliyatı, kâinat kitabından delil toplayarak imanın altı esasını, en inatçı inkarcılara da ispatlıyor.

3-Risale-i Nurlara olan okuma ihtiyacının bir sebebi de, üç asra yakın bir zamandır Müslümanların imanlarının zayıflaması neticesinde, hocalar, tarikatçılar ve fenciler biri diğerine küs bir vaziyette olmalarıdır. Risale-i Nur okuyucularına, ihtiyaç duyulan dini ilimleri, tarikatçıların ibadetlerinin özünü ve lazım olan fen bilgileri ile birlikte değerlendirerek ilmin özünü veriyor.

Rahmetli Ali Ulvi Kurucu Hoca efendi bir ifadesinde, tarikatçılarla hocaların neden araları açık olduğunu bir zata sormuş? O da: Ali Ulvi Efendiye: “Hocalar Peygamberimizin (a.s.m.) ilmini, tarikatçılarda amelini aldıkları içindir, halbuki bu iki haslet bir bütünün iki parçasıdır, ayrılmamaları lazım” demiş. Onlardan her iki gurup, tamamını değil yarısını aldıkları için bu hale düşmüşlerdir. İşte Risale-i Nur ilim ile ameli birleştirerek okuyucusunu her iki konuda doyurmuştur.

4- Bediüzzaman Said Nursi hazretleri daha 14 yaşında iken o zamanın âlimleri tarafından ona zamanın harikası manasında, Bediüzzaman ünvanı verilmesidir. Bu ünvanı alan bir alimin eserleri elbette çok okunmalıdır.

5- İlmin hakim olduğu bu devirde, o eserler sayesinde Müslümanlar, entelektüel tabakayla da rahat konuşabiliyorlar. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri din ve fen ilimlerin tümünü tahsil etmiş bir şahsiyettir. Hatta İstanbul’un o zamanki Şekerci Hanı’nın dış duvarına “Burada her soruya cevap var, kimseden soru sorulmaz” yazarak, sorularına cevap almak için gelen tüm ilim adamlarına müspet cevap verince, ilim dünyası görülmemiş bir hadise ile karşılaştıklarını, o zaman ki gazeteleri baş yazıları ile ilan etmişlerdir. Böyle bir zatın eserleri tekrar tekrar okunmaz mı hiç?!

Abdülkadir Haktanır

www.albnur.com