Etiket arşivi: ders

“Bar”da Risale-i Nur Dersi Yaptılar!

Konu ile ilgili birinci yazıyı okumak için tıklayın (Çamurda Bulduğu Bir Kitap ile Hayatı Değişti!)

Konu ile ilgili üçüncü yazıyı okumak için tıklayın (Erkan Sen Nurcu Mu Oldun!)

Sabah olmuştu ve cep telefonu elime aldığımda 126 çağrı ve 52 mesaj gelmişti ve hiç birine bakmadan trene bindim ve söğütlü tren istasyonuna doğru trenle giderken cep telefonumdaki çağrılara ve mesajlara baktım ve “gelmiyormusun? Erkan nerede kaldın? Bar sahibi seni soruyor erkan” gibi mesajlar gelmişti ve çağrılarda ise İsmet bey aramıştı 15 kere (bar sahibi), üniversiteden arkadaşlar ve bardan arkadaşlar.

Elimde Lemalar kitabı vardı ve bara gidip arkadaşlara ne olduğunu anlatacaktım. İstasyondan yürüyerek bar’ın kapısından içeri tam giriyordum birden arkadaşlarım beni görüp kimisi sarıldı ve kimisi kızmış bir şekilde beni karşıladı ve içeri girdim. İsmet bey hemen yanıma geldi ve bana “hayırdır erkan neden açmadın telefonlarımızı, sanırım hastaydın, çünkü sen böyle yapmazsın, eğer keyif için gelmedi isen ve düşüncelerimde yanılıyorsam…” dedi ve sustu. Benimde paraya hala ihtiyacım olduğu için “evet hastaydım kusura bakmayın” dedim ve çekildim aradan. İsmet bey kusurumu affetti ve bir daha olmamasını tembih etti sonra gitti.

Bar daha açılmamıştı ve hemen hemen faaliyete geçmesine rahat 4 saat vardı. O sıra arkadaşlarım elimden tutup mini bara götürdüler hepsi birer içki aldı ve benim alkol kullanmadığımı bildikleri için meyve suyu ısmarladı ve biri şöyle başladı:

“Ya Erkan çok endişelendik, hastaydın demek he. Vay be abi. Abi geçmiş olsun” dediler. Ben de o sıra “yok be kardeşim ne hastası, ismet bey işten çıkarmasın diye öyle söyledim” diyecekken aklıma hemen Lemalar kitabı geldi ve hastalar risalesi tevafuka bak dedim olaya öyle girerim dedim ve

“Evet, ya hastaydım epey bi hastaydım bir hafta hemen hemen kendimde değildim ama şimdi çok iyiyim” dedim. Tam Lemalar kitabınının konusunu açarken arkadaşlarımdan biri ateistir, kendisi:

“Zaten insan bu dünyaya çile çekmeye gelmiş. Hiç birimiz gülmedik ki şu dünyada, hep bir olaylar, hep kavga hep gürültü. Erkan inanırmısın bilmem ama ben hiç böyle ağız tadı ile güldüğümü bilmem bak buralarda mutluluğu arıyoruz” derken üzüldüm ve şunu dedim:

“Devrim kardeşim, bak elhamdulillah sen de güzel kardeşlerimden birisin. Sen merhametlisin abi. Bu ortamın bozulmamış insanlarısınız. Ben hastaydım evet ama bir kitap buldum ve bu kitap beni iyileştirdi. Bu kitapta islam üzerine yazılar var. Yani lenin veya che guevara gibi yazar değil. Ben de bilmiyorum kitabı kimin yazdığını ama hastalığa öyle bir bakmış ki mubarek, inanılmaz derecede şaşırtıcı bir kitap

O sırada kitabı çıkardım ve okumak için müsade istedim ve okudum. Kitabı okurken osmanlıca kelimeleri telaffuz edemiyordum ama anlıyordum yani. Kitapta 6 deva okudum ve barda sessizlik hakim oldu. O muhalefet Devrim birden sus pus olmuştu ve ateistdi kendisi. Ve ben okumayı durdurdum ve fazla değil 15 saniye sonra bunlar kendine geldi ve “devam etsene Erkan!” Diye bir tepki aldım. Güldüm ve devam etmeye başladım. Hoşuma gitmişti çünkü.

Okuduktan sonra kız arkadaşımız olan İpek bana, “Yahu erkan, bu kitabı nereden buldun, bende alayım bi tane” dedi. Ben de başımdan geçen olayları anlattım ve gülmekten yanaklarımız ağrıdı resmen ve Devrim bir şey söyledi ve beni çok şaşırttı:

Erkan ama bak o koşmana deymiş. Bu kitapta bir şey var abi. Haklısın ateist olabilirim ama aklım var Erkan. Burada anlatılan şeyleri ben de yaşıyorum. Evet düşünmedim hiç ve düşünmeden hareket ettiğim için sanırım ateist profilindeyim ama… Durakladı ve bu kitabı okuyalım” dedi ve sustu birasından bir yudum daha aldı ve birayı yutmadan tükürdü ve attı yere.

Çok şaşırmıştım. İpek, Yeşim,be Berna ve Rana kardeşler vardı. Onlara da birazcık tesettür risalesinden aklımda kalanları anlattım ve bu konuyu aramızda tartıştık. Avrupada kadınların gözhapsi bahsini resmen iki saat tartışmışızdır.

4 saat su gibi geçti resmen ve Devrim bizim elektrogitar çalan arkadaşımızdır bu arada bana, “Çıkışta kaybolma Erkan, biraz daha konuşalım” dedi. İpek, Yeşim, Berna ve Rana kardeşler de çıkışta bir kaç arkadaşını çağıracak ve fikir konusunda tartışmalar yapalım diye teklifte bulundu ve ben de tamam dedim.

O gün müzikal oldu ama ben ve arkadaşlarım bir an önce şu 6 saatlik müzik olayı bitsin ve lem’alar hakkında konuşalım diye sabırsızlanıyorduk.

Beklenen zaman geldi ve herkes bardan çıktı biz 15 arkadaş kaldık içeride. İsmet bey de yoktu ve içeride kitabı açıp okumaya başladım. Tesettür risalesini baştan sona kadar okudum ve izahlarda bulundum anlayabildiğim kadarıyla. Bazı arkadaşlarım ise hiç beklenmeyecek yanıtlar verdiler ve olur olmaz adamlardan o kadar güzel yorumlar çıktı ki eşsiz bir gündü o gün.

Bir kaç gün sonra kitabın bar’a gitmeyeceği kanaatine vardım. Çünkü içinde ayetler vardı ve dini bir kitaptı. Bunu bardaki arkadaşlara beyan ettim beni neredeyse döveceklerdi ve bu tepki üzerine Devrim bize evini açtı ve artık Devrim’in evinde yani bir ateistin evinde lem’alar kitabını okuyor ve kendimize çeki düzen veriyorduk. Devrim’e gittiğimiz vakit uykusuz kaldığını gördüm. Devrim’i rahatsız ettiğimi sanıyordum ama yanılıyormuşum ki ben onlara:

Arkadaşlar küçükte olsa bir ev tutalım orası bizim fikir evimiz olur ve bu kitapla da birçok şeyi orada güzel bir ortamda tartışırız” dedim. Onlarda kabul etti ve Kadıköy’de ev aramaya başladık. Modada bir dükkân bulduk eskiden büfeymiş ama iflas ettiği için kapatmış. Ev sahibi ile konuştum ve kirasını öğrendim 250 tl istiyordu ve 500 depozito. O sıra benim de birikmiş param 350 tl vardı Devrim’de ise 150, kızlarda da toplasan 300 ya var ya da yok. Ama bize de para lazımdı ve ekstra işlere bakmaya başladım.

Lise zamanlarımda bostancı meyve-sebze halinde tanıdığım adıyamanlı tüccar Bekir abinin yanına gittim. Yanımda ise 9 arkadaş. Ona beyan ettim durumumuzu ve sağolsun bize hemen oracıkta bir iş buldu. 10 ton domates var dedi ve inmesi gerekiyor indirirsiniz dedi paranızı veririm. 9 kişi 10 ton olmaz derken arkadaşları çağırdım bardan 15 erkek bir giriştik kamyona nasıl bir koşturma var anlatamam 1 saate yakın sürede indirdik. Hiç durmaksızın ve bardaki arkadaşlarla resmen bir ilim dayanışması halinde olduk. Bize 300 tl verdi Bekir abi yani kazıkladı, ama parayı bulduğumuza şükrediyorduk. Sonra Bekir abi bize bir evi olduğunu ve bize kiraya verebileceğini söyledi biz de kabul ettik. Göztepeye yakın bir evdi burası 2. Kat. Gittik ve evi gördük ev çok güzel ve biraz küçük bir evdi. Kabul ettik ve evin mastaflarını karşıladık. Gerçi ev dayalı döşeliydi ama televizyon, buzdolabı v.s elektronik aletler yok sadece halı, yatak ve koltuk. Bardak çanak v.s v.s

İLK DERSİMİZ ŞÖYLE OLDU

Rana ve Berna kardeşler bir çok kız arkadaşına anlatmış -bir fikir evi yaptık, gelmek istermisiniz- diye. Devrim de arkadaşlarına aynı şekil davette bulunmuş ve bardan epey bi adam topladıktan sonra tastamam 45 kişi ile ders yapmaya başladık. İlk tesettür risalesi hakkında konuştuk ve ders yaptım, örnekler verdik, epey bi katılım oldu, aktif bir ders oldu, ara sıra küçük muhalefetler olsada onlarda ilerleyen dakikalarda olayı tam anlayıp dinlemeye başladılar.

Hastalar risalesini okudum o gece hepsini ve hastalığın ne demek olduğunu ve insan neden hastalanır gibi örnekler verdik. Gözle görünmeyen bir virüsün kendisinden milyon kat büyük bir insanı nasıl yataklara düşürdüğünü ve ne kadar aciz olduğunuzu anlattım ve ateisti, agnostiki v.s her çeşit insan hem fikir olup kabul ettiler.

Ortak noktalarımızın ve dünyaya geliş amacımızın gayelerini anlattık. Bu ders tam 1 ay boyunca hergün farklı insanlarla devam etti ve 1 aydan sonra o evden çıkmak zorunda kaldık. Çünkü Bekir abi evi başkasına kiralayacağım gibilerinden bizden fazla kira istedi ve biz de çıktık. Sonra hemen o Moda’daki dükkâna gittik ev sahibi ile görüştük ve orayı tuttuk. Ama orası el gibi olmadı işte. Sedir aldım ve 2.el koltuklar aldım oraya param yettiğince fakat bu seferde çok soğuk olduğu için ders yapamadık.

Epey zor şartlar içerisinde ihtiyarlar risalesine kadar gelebildik ve artık tesettürü ve hastalar risalesini ezbere bilen ve kitapsız söyleyebilen ateist arkadaşlarımız oldu ve çok mutlu oluyordum bende.

Özetle şunu diyeyim o günkü dayanışma ve o kardeşlerimin samimiyetime inanıp birşeyler yapabildiğimize ve en önemlisi ateist,agonist arkadaşlarımızın Lemalar kitabının nasihat tadında dinleyip kendilerine dava yapmaları beni gerçekten çok etkileyip ağlatmıştır.

Devam edecek…

www.NurNet.org

Ankara Risale-i Nur Hizmetleri Ülkelere Taştı

Ankara’da neredeyse yarım asırdan fazla devam eden Risale-i Nur hizmetleri bugünlerde  de meyvelerini vermeye devam ediyor. Ankara’nın hemen hemen her ilçesinde ve mahallesinde dersler devam ediyor. Bu hizmetlerin yanı sıra yurtdışı ile irtibatlı olunan ülkelerde de islamiyetin nurunu yaymak için abi ve kardeşlerimiz azami ihlas ve irtibat  ile çalışmaya devam ediyorlar. Neredeyse Ankara’nın her bir ilçesi bir ülke ile ilgileniyor.

Ankaranın alakadar olduğu ülkeler şunlar: Abd, Japonya, Sudan, Norveç, Kamerun, Meksika, Etiyopya.

Yurtdışı hizmetleri ile ilgilenmek için bir çok  heyet kurulmuş. Bunlardan bazıları; İrtibat heyeti, Kitap ve İnsan Kaynakları Heyeti, Neşriyat Heyeti, Strateji Geliştirme Heyeti.

İrtibat heyetinin çalışmalarını şöyle kısaca özetleyebiliriz :

  • ABD ile internet üzerinden  haftalık derslerin tanzimi
  • Diğer ülkeler ile internet üzerinden haftalık derslerin tanzimi
  • İrtibat zinciri oluşturarak  yurtdışındaki abiler  ve kardeşlerle iletişimin sürekli hale getirilmesi
  • Yurtdışı ile internet üzerinden meşveretlerin tesisi
  • Yurtdışı ile alakadar semtlerin ortak meşveretlerinin tesisi

Kitap ve İnsan Kaynakları Heyeti:  Amacı, Yurt dışı hizmetleri için gerekli olan insan ve kitap kaynaklarını temin etmektir. Bunun için yapılan çalışmalar:

  • Dil bilen kardeşlerimizi belirleyip, bu kardeşlerimizi ihtiyaç olan sahalarda istihdam etmek.
  • Camilere gelen yabancılarla tanışıp kitap veya broşür vermek.
  • Yurtdışına eğitim, hac-umre, ziyaret veya ticaret için giden abilere kitap temini.

Neşriyat Heyeti : Tarihçe-i Hayat’ta bahsedildiği gibi, Risale-i Nur’un; “en modern neşir vâsıtasıyla, hem Anadolu’ya, hem âlem-i İslâma ve insâniyete duyurulmasının temini” yolu takib edilmiştir. Bu vesileyle, yurtdışından gelen talepler doğrultusunda oralarda Risale-i Nur’ları broşür, sunum, poster vb. yollarla tanıtmaya ve yurtdışı hizmetlerini cemaatimize sunmaya çalışıyorlar.

Abilerimizin ve kardeşlerimizin hizmetleri ilgili fotoğrafları nazarlarınıza sunuyoruz :

www.NurNet.org

 

“İstikbal yalnız ve yalnız İslamiyet’in olacak. Ve hakim Hakaik-i Kur’aniye ve İmaniye olacak”


“Biz Kur’an şakirdleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz…”


 

“…akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’an hükmedecek.”



www.NurNet.org

 

Asya Pasifik Meşvereti Endonezya’da Yapıldı

Bismihi Subhanehu

Esselamualeyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Bütün zîhayatlar hayatlarının lisân-ı hâlleriyle Hâlıklarına takdim ettikleri mânevî hediyelerini ve lisân-ı hâlle hamd ve şükürlerini, o Zât-ı Vacibü’l-Vücuda biz de takdim ediyoruz ki, demiş:Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz.”

Hem hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm üzerine olsun ki, demiş: “Benim insanlara Cenâb-ı Hak tarafından bi’setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır.”

Asya Pasifik meşveretinin ikincisi 16.Şubat.2011 tarihinde Endonezya’da olması münasebetiyle Ankara’dan Şemseddin abi, Bursa’dan Güven abi ve Habib kardeş, Gebze’den Semih abi, Tarsus’tan Mustafa abi ve Yozgat’tan Yakup abi olmak üzere 6 kişi 14 Şubat 2011 pazartesi saat 12:30 ‘da İstanbul’dan uçakla Katar’a oradan da Jakarta’ya hareket etmek üzere yola çıktık.

Uçakta Şemseddin abi görevlilere Arapça ve İngilizce risaleler verdi. Öğle ve ikindi namazlarını cemaatle uçakta kıldık, görevlilerden birisi Şemseddin abiye ben hıristiyanım, sizin bu namaz hususundaki samimiyetiniz beni çok etkiledi, sizi tebrik ediyorum” dedi. Yaklaşık 3.5 saat sonra Katar’a vardık. Aktarmanın uzun sürmesi ve o gecenin mevlid kandiline tevafuk etmesi mübarek geceyi orada hizb-ul hakaik dağıtarak, mesciddeki insanlarla tanışıp kitap ve broşür dağıtarak (yani bir nevi ihya oldu) geçirdik elhamdülillah.

15 şubat Salı günü Endonezya saati ile 15:15 ‘de Jakarta’ya indik. Allah razı olsun Ceyhun kardeşimiz bizi karşıladı ve Jakarta’daki Dersaneye  götürdü. Orada, Kayseri’den gelen abiler bizleri güler yüzle karşıladılar. Oradan Dersaneye yakın olan Syahida Inn denilen otele getirdiler. Ertesi gün yani 16 şubat sabah saat 08:45 ‘de otelin salonunda Kur’an tilavetiyle meşveret başladı. Geçen sene Japonya’da olan meşveret kararları tekrar müzakere ile arkasından Şemseddin abi yurtdışı hizmetleriyle ilgili çok güzel bir sunum yaptı ve ardından pasifik ülkelerden gelen ehli hizmet kardeşlerden hizmetler dinlendi. 17 şubat perşembe günü yeni gündemle ilgili akşama kadar hizmet konularıyla alakalı mütalaa ile geçti elhamdülillah. Allah razı olsun hasbi kardeşimiz hakikaten fedakarene ilgilendi, gece gündüz adeta seferber oldu.

Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şer’iyedir.

“Onların işleri aralarında şûra iledir.” âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor.

Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr unvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.

Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.

18 Şubat’ta programda olan gezi ziyaretleri oldu, akşamında nurlara müştak olan Nabile ablamızın evinde kapıda hürmetle karşılanarak misafirperverliğin zirvesinde güler yüzle karşılayıp ağırlaması bizleri hakikaten çok etkiledi, Allah onlardan razı olsun. 19 Şubat cumartesi günü kalan bir kısmımız Endonezya’nın en meşhur ve en büyük cami olan İstiklal camiini ziyaret ederek, öğle namazını orda eda ettik. Camide birkaç imam sohbet veriyordu, sohbetten sonra tanışıp Türkiye’den geldiğimizi söyleyince yüzlerinde bir tebessüm belirdi, tanışıp Arapça ve Endonezya dilinden kitaplar verdik, Hasbi kardeş de adresini verdi. Camideki diğer insanlarla da tanışılıp kitaplar verildi.

Oradan gelirken Fethullah hoca efendinin kültür merkezine uğrayıp  tanışıldı, ikindi namazı orada kılındı. Muhabbetle oradan ayrılarak Dersanemize döndük. Bizler 20 Şubat’ta sabah erkenden Malezya’ya hareket ettik. Malezya’ya gelince bizi Emre abiler hava alanında  karşıladılar ve mülk Dersanemize getirdiler. O akşam da Ankara’dan gelen Fevzi Yağar abiler ve Japonya’dan gelen ehli hizmet abilerle dersler oldu.

21 Şubat Pazartesi günü Şemseddin abinin tanıdığı kişi ve kurumlara gidildi. Onlardan biri olan Muslih denilen bir vakfın yöneticisi bizi kapıda güler yüzle karşıladı, 35 tane ilköğretim ve ortaöğretim okullarının olduğunu söyledi. Hoş bir tanışma ve sohbetten sonra Şemseddin abi vasıtasıyla bir soru sorduk; ‘’Türkiye’de bizim hazırladığımız ilk ve ortaöğretim müfredatına uygun kitaplardan getirsek İslam dersi olarak okullarınızda okutur musunuz?’’ dedik. O da ‘’hay hay siz böyle bir şey getirseniz bizlerde bakar okuturuz, güzel olur’’ dedi.

Oradan muhabbetle ayrılıp Malezya’nın hatta uzak doğunun İslam teşkilatı olarak çok geniş ve kapsamlı ABIM denilen kuruluşa gittik. Orada da yetkili olan biri karşıladı, onunla da hoş bir sohbetten sonra Şemseddin abi nurların tercümesi olarak o yetkiliye sordu, o da şunu anlattı ‘’Malezya’nın Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde tüm dünyadaki İslam alimlerinin kitaplarını Malay diline tercüme eden bir heyet var, ben onlarla kontak kurayım Risale-i Nur külliyatını da Malaycaya tercüme ettirelim’’ dedi.

Şemseddin abi ertesi sabah Malezya’dan Türkiye’ye döndü. Bizimle Endonezya’ya gelen 3 kişi Filipinler’e gitmişti, 24 Şubat’ta Malezya’ya geldiler. Güven abi ve Semih abilerle akşamları derslere, İslam üniversitesindeki standa hafta sonu abilerle olan mütalaalı derslere iştirak edildi. Ayrıca İkbal hocanın ev dersine iştirak edildi. İslam üniversitesinde okuyan Yasin ve A.hakim kardeşlerin odalarında arkadaşlarıyla olan derslere iştirak edilip  tanışıldı.

Hülasa hizmetler dolu dolu ve şevke medar oldu elhamdülillah. Malezya’dan vizelerin kalkması da bu hizmetlerin bir ikramı olarak telakki edildi. Ayrıca Bangi’de oturan tercüman olan İbnur Azli ve Enver Fakrı hocalarla Dersanede dersler oldu, evlerinde çay içirdiler. Zaten İbnur Azli hoca yaklaşık 5 senedir evinde Kur’an kulübü adında resmi olarak ukm’deki hocalarla ve talebelerle Malayca ders yapıyor. İkindiden sonra akşama kadar malayca tercüme edilen Küçük Sözler tashih edildi ve tashih için haftada 2 gün biraraya gelerek tashihe devam kararı alındı.

Akşam İslam üniversitesinde hukuk fakültesinde doçent olan İkbal hocanın evine derse gidildi, orada yatsı namazını kıldıktan sonra malayca münacattan İkbal hoca ders okudu. Zaten İkbal hocanın evinde de malayca dersler oluyor. Dersten sonra hoş bir muhabbetle evinden ayrıldık.

Bangi Dersanesine gittik, bu Dersanede de malay talebeler kalıyor. Malay talebelerden Hayrul Enver isimli kardeş üniversiteden yaklaşık 10 malay arkadaş getirmiş, biz gelene kadar dersler yapmışlar. Biz de Prof. Adem abi ve Prof. Ramazan abilerle o malay talebelere malayca kitaptan dersler okuduk ve muhabbet ettik. Haftalık derse geleceklerine söz verdiler, zaten onların bir kısmı devamlı geliyormuş.

Bütün bunlar ile beraber 2011 yılının Ekim ayında Malezya İslam üniversitesinde yapılması kararlaştırılan Sempozyuma Prof. Dr. Ahmet Akgündüz abinin kendisine yazdığımız mektuba cevap olarak sempozyuma konuşmacı olarak katılmak istediğini ve ayrıca en az bir hafta kalıp üniversite ve benzeri kurumlarda konferanslar vermek istediğini söyledi. Son olarak Pidato Bahasa Malayu isimli Malay dili yarışmasında 61 ülkenin  katıldığı ve Malezya başbakanı Nejib Bin Rezzak’ın da katıldığı 10.000 den fazla kişinin hem salonda hem de televizyondan canlı olarak izlediği  programda Dershanede kalan İslam üniversitesinde okuyan İbrahim Dağlı kardeşimiz Dünya birincisi oldu. Bundan daha önemlisi, yaptığı konuşmasında konusu gereği Üstadın ismini vererek temel ahlakın anne ve babadan başladığını söyledi. Ve onunla yapılan röportajlarda “malaycayı nasıl öğrendin?” sorusuna cevap olarak Risale-i Nurların Tercümesi vesilesiyle öğrendiğini söyledi.

(Halil İbrahim Dağlı kardeşimiz Siirtli olup, Malezya İslam üniversitesi İlahiyat fakültesinde okuyor. Aynı zamanda İslam üniversitesi Talebe birliği başkanlığı yapıyor ve İslam ünv. Camii müezzini olarak seçildi.)

Bütün abi ve kardeşlerin selamlarını iletir dualarınızı bekleriz.

Malezya Nur Cemaati

20.02.2011

www.NurNet.org

Arjantin Buenos Aires’de Dershane Açıldı

Esselamu Aleykum Verahmetullahi Veberekatuhu

Hamdu senalar olsun ki İstanbul’dan bindiğimiz uçakla 22 saatin akabinde Madrid aktarmalı seyahatimizle nihayet Arjantin bize kucağını açtı.

Hizmet henuz Arjantin’e inmeden başlıyor ve Rabbimiz uçaktakilerle tanışıp anlatmayı nasib ediyor. Bizde elimizdeki Nur destelerini derip derip muhtaçlara veriyoruz.

Biriniz şarkta Türkiye’desiniz, birimiz de garbda Arjantin’deyiz belki, ama Risale-i Nur’un verdiği ders ile feyiz ve Nurla hakikaten beraber oluyormuşuz ki İliklerimize kadar hissediyoruz…

Risale-i Nurların okunduğu yerde Üstadımız; “hazırız” diyor. Sadakte Üstadım, hazırsınız, buradasınız, biliyoruz, aşikar. Evet Üstadım sen demiyor mu idin, “Bu hakikatler tüm dünyada aksi sadasını bulacak” diye Sadakte…

İşte Arjantin’de Dershanen, evet burada da açıldı, hemde tam merkezinde. Buenos Aires‘te Risale-i Nurları buradaki hava zerratı üzerine okuyoruz. Buenos Aires, Arjantin’in başşehri, manası da “Güzel Havalar” demek. Bizi burada karşılayan da, ağırlayan da buranın yerli bir Nur Talebesi bir aile. “Demek burada biz gelmeden evvel de medreseler açılmış, evlerde okunuyor imiş” desek yanlış olmaz

Gördüğümüz o ki bizim buraya gelmemiz, hizmet müşahedelerimizi size aktarmak imiş. Yoksa zaten Nurlar bu vazifenin, yani Üstadımız, bu hizmetin başında sonunda duruyor, durmadan ilerliyor, yani hayatdar. Bizi de bu hizmet meşgalesinde kabul buyururlar ise Meksika’dan Şili’ye kadar 33’lük tesbih taneleri gibi 33 ülke bizleri bekliyor, ihtiyacın şiddetini anlatamam, “ancak gelin ve görün” diyoruz.

“İnsanları şeker gibi” derler ya, aynen öyle, sıcacık insanlar. Sanki diyoruz; Bu hakikatleri bu Hizmetleri Dershaneleri bekliyorlarmış!

Dershanemiz Buenos Aires‘in merkezinde müslümanların yoğun olduğu bir bölgede. Osmanlı zamanında buraya Araplardan çok gelenler olmuş. Türkler de mevcut, ama tamamen buralı gibi olmakla beraber, umumu Müslüman. Bu şehirde 1 milyon müslüman var. 40 milyon nüfuslu bir ülkede 1 milyon müslüman sayısı da küçümsenemez.

Latin Amerika kısmı; tarzı, insanları, yaşayışı, havası bakımından birbirine çok benzediği için Latin Amerika’yı tek ülke, ülkeleri de şehirler olarak kabul edebiliriz ve bu Latin Amerika ülkesi 500 küsür milyon bir nüfusa sahip. Türkiye’den uzak olması hasebi ile bu kadar önemli bir bölgeye teveccüh zayıf kalmış. Malum Dershane tarzı da bu ülkelerden ilk defa Arjantin’de 40 Milyon nüfuslu ülkede, 40 metrelik bir Dershane, yani bir tohum ile başlıyor.

40 sene durmadan hizmet etsek yine yetmez, “Allah ömrümüzü ve şevkimizi artırsın” diyoruz, ve dün tanıştığımız Arap asıllı ve bize camide ;”Eğer anlatacağınız dava Hak ise dört el ile sarılacağım” diyen kardeşimizle görüşmek için yola çıkıyoruz.

Dualarınızı bekler ve Cuma günü ilki gerçekleşecek olan Dersimize de umumunuzu bekleriz.

 

 

Arjantin Nur Talebeleri

 www.NurNet.org

Cuma Sohbetleri

Dr. Ahmet Çolak Ağabey’in anlatımıyla, İşaretül İ’caz’daki Bakara suresinin 3. ayeti olan “onlar gayba iman ederler, namazlarını ikame ederler”  tefsirini ve   bu ayetteki herbir kelimenin birbiriyle olan bağlantısını, Kur’an’ın mucizevi özelliğini gösteriyor.

Özellikle imandan hemen sonra diğer ibadetlerden ziyade direk namazı zikretmesinin ve namaz kelimesinin neden geniş zaman kipiyle getirilişi ve kılmak kelimesi yerine “ikame etmek” kelimesinin kullanılmasındaki hikmeti beyan ediyor.

“İman, Sa’d-ı Taftazanî’nin tefsirine göre; “Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur” denilmiştir. Öyleyse, iman, Şems-i Ezelîden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır.”