Etiket arşivi: abdullah yeğin

Amerika’dan mektubunuz var! (13.02.2012)

Aziz, sıddık ağabey ve kardeşlerimiz,

Evvela, Mevlid Kandilinizi tebrik eder, Âlem-i İslam’a saadet ve beşeriyete hidayete vesile olmasını rahmet-i İlahiyeden niyaz ederiz.

Saniyen, Amerika Birleşik Devletleri genelindeki cemaatimizin iştirakiyle bu senenin başında Connecticut eyaletinde çok feyizli ve istifadeli bir okuma programı yaptık. New York, New Jersey, Boston, Philedelphia, Washington D.C., Seattle ve Connecticut’tan gelen ağabeylerle bir araya geldik. Türkiye’den de Ali Ersun ağabey ve bir profesör abimizin bizzat iştirakiyle ve yine Türkiye’den skype vasıtasıyla basta Abdullah Yeğin ağabey olmak üzere Feyzi ağabey, İsmail ağabey, Nafiz ağabey gibi çok değerli bazı ağabeylerin katılımıyla son derece istifadeye medar dersler, müzakere ve mütalaalar oldu. Amerika’daki ehl-i hizmet olarak bir araya gelip kaynaşmak, akd-i uhuvvet etmek, birbirimizden kuvvet almak ve mabeynimizdeki samimi tesanüdü daha da pekiştirmek cihetlerinden bu okuma programı gayet verimli ve istifadeli oldu. Yaptığımız meşveretlerle de Amerika’da Risale-i Nurların neşir ve yayılması, yeni dershanelere olan ihtiyaç, Hıristiyanlarla görüşmeler, Connecticut’ta bir kilise binasının alınıp camiye dönüştürülmesi projesi gibi mevzuları uzun uzadıya görüştük, tartıştık.

(Bu ahirki cami meselesi ehemmiyetine binaen hikmet ve maslahatlarıyla birlikte ayrı bir mektupta bilahare tafsilen beyan edilecektir.)

Neticede bu mevzuları daha da derinlemesine müzakere etmek ve Nur talebeleri mabeynindeki şahs-ı maneviyi konuşturmak için mutad olarak bir şehrimizde buluşup düzenli bir şekilde meşveretler tertip etmeyi kararlaştırdık.

Salisen, Ankara ile beraber Adana ilimizin de son zamanlarda Amerika’daki hizmetlerle alakadar olması, vakıf göndermesi; hulasa, maddi-manevi destek vermesi buradaki ehl-i hizmet mabeyninde çok takdir edildi, hüsn-ü kabul gördü. Ankara elhak buradaki hizmetleri çok güzel idare ediyor, yakından takip edip ilgileniyor. Fakat Ali abinin de ifadesiyle ABD; 50 eyaleti, 300 milyondan ziyade nüfusu ve Türkiye’nin neredeyse 15 kati kadar yüzölçümüyle başlı başına bir kıta gibi. Ve maalesef şimdilik bu koca ülkenin sadece 4-5 şehrinde dershanemiz var. Onlar da kuzeydoğu Amerika’da bulunuyor. Bu da önümüzde kat etmemiz gereken daha ne kadar yol olduğunu, ulaşmamız gereken nice insanlar bulunduğunu gösteriyor. Buralara ne kadar himmet edilse, ehl-i hizmet gönderilse yine azdır. Şu anda bir iki talebe veya ehl-i hizmetin gelmesiyle dershanesinin açılmasını bekleyen sırada o kadar çok şehrimiz var ki…

Rabian, biz başkent Washington D.C’de kaldığımızdan dolayı size buradaki hizmetlerden kısaca bahsetmek istiyoruz. İnşaallah yakın bir zamanda diğer şehirlerimizdeki güzel hizmetlerden bahseden bir iki mektup daha göndereceğiz.

Birkaç hamiyetli kardeşimizin gayretiyle iki seneye yakındır Washington’da açılmış küçük bir dershanemiz var elhamdülillah. Bu sene Adana’dan bir vakıf abimizin gönderilmesiyle de dershane ve hizmet manası biraz daha oturmuş oldu. Dershanemizde su anda 5 kişi kalmaktayız. Kalanlardan birisi de Moses (Musa) isminde Amerikalı bir genç. Küçük yasta Müslüman olduktan sonra annesi ve kardeşi Samuel (İsmail) ile beraber İslamiyeti daha iyi öğrenmek için Mısır’a gidip 12 seneye yakın kalmış. Ana dili olan İngilizcenin yanı sıra Arapçayı da gayet iyi konuşuyor. Biraz da İspanyolca biliyor. Namaz derslerini biz genelde Türkçe yaptığımız için bu kardeşimiz de bazen İngilizce bazen Arapçasından takip ediyor. Türkçe öğrenmeye de çok hevesli.

Dershanemizde Pazar akşamları İngilizce derslerimiz oluyor. Derse master veya doktora yapan Türklerin yani sıra Amerikalı, Özbek, Moğol, Bangladeşli vs. gibi çeşitli milletlerden katılanlar oluyor. Amerikalı bir hapishane müdürü ve Moğol bir üniversite öğrencisi de Müslüman olmadıkları halde derse iştirak edenler arasında. İkisi de şu anda İslamiyeti araştırıyor ve ikisinin de Risale-i Nur’a çok muhabbetleri var. Cenab-ı Hak bir an önce hidayet nasip etsin. Âmin!

Şu anda Washington’da bir üniversitede eşiyle birlikte doktora yapan bir abimiz de her hafta beraberinde getirdiği birkaç kişiyle derse iştirak ediyor. Bu abimiz üniversitenin görevlendirmesiyle Müslüman öğrencilere ve İslamiyeti merak edenlere dini noktada rehberlik etmekle vazifelendirilmiş. Bu vesileyle üniversitede Allah’ın tevfikiyle çok güzel hizmetlerde istihdam olunuyor. Aynı zamanda üniversitenin kampüsünde Cuma namazları kıldırıyor. Risalelerden yaptığı alıntılar sayesinde hutbeleri cemaat tarafından pür-dikkat dinleniyor ve çok takdir ediliyor. Eşi de kız öğrenciler mabeyninde aynı hizmetleri daha büyük bir şevk ve gayretle ifa ediyor. Allah ikisinden de ebeden razı olsun.

Tyler isminde sonradan Müslüman olmuş Amerikalı bir kardeşimiz her Pazar 20 mil (yaklaşık 30 km) mesafeden gelip derse iştirak ediyor ve diyor: “Bu cemaatle namaz kılmak için bu yolu kat etmeye değer.

Babası papaz olup kendisi yeni Müslüman olmuş Curtis isminde bir kardeşimiz duymuş ki doğu Amerika’da Müslümanların sayısı daha çok ve faaliyetleri daha ziyade. İslamiyeti daha iyi anlamak için Batı Amerika’dan Washington D.C.’ye gelmeye karar vermiş. Cenab-ı Hakk’ın hikmetine bakın ki dershanede kalan bir kardeşimizin çalıştığı işyerinde o da işe başlamış. Bu tevafuk üzerine onu hemen Pazar derslerimize davet ettik.

Burada derse katılan herkesin ayrı bir hikâyesi var fakat kabiliyet-i makam kısa olduğundan şimdilik bunlarla iktifa ediyoruz.

Mevzubahis Washington D.C’deki hizmetler olunca biraz da bu bölge ve çevresinden bahsetmek istiyorum. Amerika’nın birçok eyaleti gibi bu başkent şehri ve civarı da oldukça kozmopolit bir yer; yani her milletten, her dinden, her kültürden değişik insanları bulabileceğiniz bir mekân. Azımsanmayacak derecede büyük bir Müslüman nüfusu da var. Buralarda değişik zamanlarda açılmış cami ve İslami kuruluşların cemaatleri ve üyeleri günden güne artıyor. Nurlardaki yüksek iman ve Kur’an hakikatlerini neşretmek hususunda en birinci hedefimizi bu camilere ve cemaatlere bu hakikatleri ulaştırmak olarak belirledik. Amerika’da doğup büyümüş veya uzun yıllardır burada kalmanın verdiği birikim ve tecrübeyle buranın insanını, kültürünü iyi bilen bu Müslümanlar inşallah Nurlardaki hakikatleri görüp onlara sımsıkı sarılırsa, Allah’ın izniyle hizmetlerin hızlı bir şekilde inkişafına vesile olur. Buralarda inkişaf edecek en ufak bir hizmet de, Amerika’nın çok kültürlü kozmopolit yapısından dolayı dünyanın en ücra köşelerine kadar hüsn-ü te’sir eder, azim netice ve semereler verir kanaatini taşıyoruz. Onun için burada yapılacak küçük bir hizmetin dahi çok büyük kıymeti var.

Cami hizmetleri mevzusu açılmışken, geçenlerde Connecticut’tan ziyaretimize gelen bir kardeşimiz bir vesileyle burada bir camide imamlık yapan Cemal Hoca ile tanışmış. Bu hocamız Diyarbakırlı, 12 yıldan fazladır buralarda ikamet ediyor. Ekseriyeti Pakistan ve Afganistanlı olan kalabalık bir cemaati var. Nurlardan da biraz haberdar. Onunla tanıştıktan sonra çok kısa bir süre içinde aramızda samimi bir muhabbet ortamı oluştu. Böyle az bir zamanda hocamızın bize olan ilgi ve alakasına çok şaşırdık doğrusu. Şimdi maddi manevi çok noktalarda ihtiyaçlarımızı gidermeye, elinden geldiği kadar bize muavenet etmeye çalışıyor. Hatta hocamla tanıştığımız aralar vakıf abimize hizmetlerde kullanması için bir araba bakıyorduk. Kendisi bu konuda da bize çok yardımcı oldu ve böylece bu meseleyi de suhuletle hallettik.

Cemal hocanın hapishanelere yönelik güzel de bir hizmeti var. Kısaca bahsedelim. Kendisine mektup gönderip talepte bulunan mahpuslara, içinde İngilizce Kur’an-ı Kerim, İslamiyet’i anlatan küçük kitapçıklar ve bir de takke ve seccadesiyle tam teşekküllü bir paket hazırlayıp fisebilillah gönderiyor. Bu şekilde hapislerde de İslamiyetin neşrine vesile oluyor. Şimdi o paketlerin içine bir de Risale-i Nur’dan küçük birer kitapçık koymaya başladık. Geçenlerde hocamıza verdiğimiz 20 civarında İngilizce Tabiat Risalesi ve 23. Söz hemen bitiverdi. Şimdi Connecticut’tan 50 tane daha 23. Söz postaya verildi. İnşaallah elimize geçer geçmez biz de hocamıza ulaştıracağız.

Mektubumuza hatime verirken cemaatimizden dua talep ediyoruz. Cenab-ı Hak bizlere bu Nurları an-karib’üz-zaman (en kısa sürede) layık ellere ulaştırmayı ve bu kudsi hizmet dairesinde sadakat, metanet, şevk ve ihlâsla istihdam olunmayı nasib etsin.

Umum Nur talebesi ağabey ve kardeşlerimize birer birer selam eder, makbul dualarını bekleriz.

  

13.02.2012

Washington D.C. Nur Talebeleri

www.NurNet.Org

Üstadın talebelerinden sadeleştirme tepkisi

Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi çalışmaları Bediüzzaman Said Nursi’nin talebeleri tarafından tepkiyle karşılandı.

Bediüzzaman’ın hayatta olan 8 talebesinin yaptığı açıklamada eserlerin bu şekilde yayınlanması “tahrifat” olarak nitelendi.

Açıklama, Risale-i Nur Külliyatından “Lem’alar” adlı eserin … Yayınları tarafından “sadeleştirilerek” yayınlanması üzerine kaleme alındı.

Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Salih Özcan, Hüsnü Bayram, Abdülkadir Badıllı ve Mehmet Fırıncı tarafından imzalanan bildiride, bu durum, eserin “üslûbuna müdahale” olarak nitelendirilirdi.

Bediüzzaman’ın hayatta olan talebeleri tarafından yayınlanan bildiri aynen şöyle:

Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi adı altında girişilen tahrifat teşebbüslerinin son olarak “sadeleştirilmiş Lem’alar” şeklinde almış olduğu merhaleler üzerine, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebeleri olarak aşağıdaki hususları umumî efkâra duyurmayı vazife biliyoruz:

1.Aziz Üstadımız hayatta iken de Risale-i Nur’un dili üzerinde bazı tasarruflar yapılması istikametinde teklif ve teşebbüsler olmuş; fakat Üstadımız Risalelerin lisanıyla oynamaya ve onu değiştirmeye hiçbir surette izin vermemiş, bu tür teklif ve teşebbüsleri kat’î bir surette reddetmiştir. Bu husus bütün Nur talebeleri tarafından gayet iyi bilinen bir hakikattir. Daha evvelki açıklamalarımızda bu hususla alâkalı olarak kâfi miktarda misal zikrettiğimizden, geçmiş beyanlarımızla iktifa ediyoruz. Arzu edenler, bu hususta, 1990 yılında neşrettiğimiz uzun mektuba müracaat edebilirler.

2. Bizzat Üstad Hazretlerinin dersinde ve hizmetinde bulunan, onun tarafından neşriyat hizmetleriyle vazifelendirilen ve kendisinin dâr-ı bekaya irtihalinden sonra da Nur’un her türlü hizmetinin mes’uliyetini bizzat Üstadın vasiyetiyle üstlenmiş bulunan talebeleri olarak bizler de, aramızda hiçbir ihtilâf olmaksızın, tam bir ittifak ve icmâ’ ile, Üstadımızın bu husustaki hassasiyetine her ne pahasına olursa olsun riayet edilmesi gerektiğine inanıyor ve bu husustaki azmimizi ifade ediyoruz.

3.Herhangi bir edip veya sanatkârın sıradan bir eseri üzerinde dahi sahibinin rızası hilâfına tasarrufta bulunmak en büyük bir saygısızlık telâkki edilirken, insanlık âlemine Risale-i Nur Külliyatı gibi, ihtivâ ettiği hakikatler kadar fevkalâde üslûbuyla da mümtaz bir eseri armağan etmiş bulunan Bediüzzaman Hazretleri gibi bir müfessir, müceddid ve mütefekkirin eserleri üzerinde kalem oynatmak ne mânâya gelir, kıyas edilsin!

4.Şimdiye kadar sadeleştirme adı altında yapılan teşebbüslerin nasıl netice verdiği meydandadır. Bunun en son nümunesinde ise, sadece kelimeleri değiştirilmekle kalmamış, bir de Üstadın cümlelerine, ifade ve üslûbuna da müdahale edilmiş ve bunun neticesinde, ortaya, ruhu çekilmiş bir ceset mesabesinde, donuk, cansız, zevksiz bir metin çıkmıştır. Mehmed Akif gibi büyük bir edip ve şaire “Victor Hugo’lar, Shakespeare’ler onun ancak talebesi olabilir” dedirten Bediüzzaman gibi bir zâtın metinleri üzerinde böyle fütursuzca kalem oynatan kimselerin bu densizliklerini hayret ve ibretle seyrediyor ve bu cür’eti nereden ve kimlerden aldıklarını merak ediyoruz.

5.Bu çeşit teşebbüslere bahane teşkil eden “Risale-i Nur’ların anlaşılmadığı” iddiasını kabul etmek de mümkün değildir. Eğer bu iddia doğru olsaydı, Risale-i Nur’lar, telifinden bu yana bir asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlâ bu kadar çok satılmaya ve milyonlarca insan tarafından tekrar tekrar okunmaya devam etmezdi. Halbuki bugün kimi yetkili, kimi de yetkisiz olarak en az bir düzine yayınevi Risale-i Nur’ları neşretmeye devam etmektedir. Dünyada başka hiçbir eserin mazhar olmadığı böyle bir rağbete Risale-i Nur’u eriştiren şey, onun anlaşılmaz oluşu mudur?

6.Risale-i Nur’un diline en uzak zannedilen gençlik arasında ise, bu eserlere karşı iştiyak her geçen gün artmakta, yurdun dört bir tarafında orta öğrenim ve üniversite gençlerinden niceleri kendilerini Nurların kucağına atmaktadırlar. Onlar bir yandan Risale-i Nur’u daha iyi anlamak için onun harikulâde lisanına vâkıf olmaya çalışırken, bir yandan da Risaleleri tercümelerinden tanıyan başka milletlere mensup insanlardan birçoğu, bu eserleri orijinal diliyle okumak için Türkçe öğrenmektedir.

7.Bugün konuşulan dil ile Risale-i Nur’un dili arasında bir mesafe olduğu muhakkaktır. Ancak buna sebep Risale-i Nur’un dilinin ağırlığı olmadığı gibi, bunun çaresi de Risale-i Nur’u bugün konuşulan dilin seviyesine indirmek değildir. Çünkü Risale-i Nur, bir asra yakın zamandan beri vicdan-ı umumînin bozulmasına yol açacak derecede tahribata uğrayan şeâir-i İslâmiyeyi tamir etmek ve yeni yetişen nesillere unutturulan hakaik-ı İlâhiyeyi ve mukaddes kelimeleri tekrar bu milletin hafızasına yerleştirmekle vazifelidir ve bu vazifesini de kendisine has lisanı ile yerine getirmekte, ilim ve irfan hayatımızdan dışlanmış bulunan mefhumları tekrar milletimize kazandırmaya çalışmaktadır. Hangi suretle ve niyetle olursa olsun onun lisanıyla oynamanın, Risale-i Nur’u bu kudsî vazifesinden alıkoymaya teşebbüs mânâsına geleceğini, her vicdan sahibi takdir edecektir.

8.Bugün geldikleri yeri ve milletimizin gözünde eriştikleri mevkii Risale-i Nur’a borçlu olanlar, Hazret-i Bediüzzaman’ın hatırasına hürmet göstermek hususunda herkesten fazla hassasiyet sahibi olması icap eden kimselerdir. Muazzez Üstadımızın “Ben bile kalem karıştıramıyorum” dediği metinlere müdahale etmek veya ettirmek, kadirşinas insanların velînimetlerine karşı şükran borcunu ödemek için ihtiyar edecekleri bir yol olmasa gerektir. Böyle teşebbüslere tevessül eden, müsamaha gösteren, destek olan veya meyil duyan kimselerin, iç âlemlerinde derin bir muhasebeye girişerek Üstadımızın şu beyanları karşısında kendi nefislerini yoklamaları, herkesten evvel kendi menfaatlerine olacaktır:

Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder, tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.

9.Muazzez Üstadımızın hizmetinde bulunan talebeleri olarak şu hususun kat’iyetle bilinmesini istiyoruz ki, Risale-i Nur yağmalanacak sahipsiz bir mal değildir; bu eserleri hedef alan her türlü tahrifat teşebbüslerine karşı, biz, Üstadımız tarafımızdan omuzumuza yüklenmiş bulunan vazifeyi, kimsenin hatırına bakmadan ve zerre kadar tereddüt göstermeden yerine getireceğiz. Hangi niyetle olursa olsun böyle teşebbüslere tevessül edenler, bu hareketlerinin Risale-i Nur’a, Müellifine ve talebelerine karşı alenen ve fütursuzca meydan okumak mânâsına geldiğini idrak etmeli, böyle bir meydan okuyuşun nasıl bir âkıbeti dâvet edeceğini düşünmeli ve eğer insaf ve idrak sahibi iseler, derhal yanlışlarından dönerek tövbe etmelidirler.

Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hizmetinde bulunan talebeleri

Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Salih Özcan, Hüsnü Bayram, Abdülkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı.

Abdurrahman Iraz / Risale Haber

Hindistan’da Bediüzzaman Rüzgarı

Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde üç farklı üniversite tarafından İİKV işbirliği ile 29 Ocak – 03 Şubat tarihleri arasında Bediüzzaman üç farklı konferans düzenlenecek. İlk olarak Malappuram’daki Darul Huda Islamic University’de başlayacak olan konferanslar daha sonra Calicut’ta Jamia Markazu Ssaquafathi Ssunniyya’de, ardından da Yeni Delhi’deki Jawaharlal Nehru University’deki konferansla son bulacak.

İlk olarak 29 Ocak 2012 tarihinde Darul Huda Islamic University’de yapılacak olan konferansın temel konusu Modern Türkiye’de Risale-i Nur ve İslam olacak. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey ve Abdullah Yeğin ağabeyler de konferanslara katılanlar arasında. İngiltere Durham Üniversitesi’nden Prof. Dr. Colin Turner, ABD Georgetown Üniversitesi’nden Prof. Dr. Thomas Michel, Kanada Mcgill Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bilal Kuşpınar eski bakan ve milletvekili Rıza Akçalı ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç, Dubai’den Prof. Abdulhakim el Enis, İİKV’den Prof. Dr. Faris Kaya, Ali Katıöz ve Risale-i Nur Külliyatını Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım Salihi de konferansta birer tebliğ sunacaklar. Türkiyeden bu katılımcıların yanı sıra, birçok Hindistanlı yerli akademisyen de Nursi üzerine tebliğler sunacaklar.

Programın ikinci ayağı Calicut’taki Jamia Markazu Ssaquafathi Ssunniyya’de devam edecek. Burada yapılacak olan konferansın konusu ise ‘Çok Kültürlü Bir Dünyada Hayata İman, Anlam ve Barış Getirmek: Risale-i Nur’un Yaklaşımı’ olacak.

Hindistan’daki Bediüzzaman Said Nursi’nin büyük eseri olan Risale-i Nurlar hakkındaki konferanslar zincirinin son bölümü Yeni Delhi’de bulunan Jawaharlal Nehru University’de gerçekleşecek. 1-2 Şubat tarihinde olacak konferansların temel konusu ‘Çok Kültürlü Bir Dünyada Barış ve Ahenk İçinde Yaşamak: Risale-i Nur Perspektifi’ olacak. Bu konferansta dünyanın çeşitli ülkelerinden yerli yabancı 43 akademisyen tebliğ sunacak.

Hindistan’da yapılacak bu konferansların programlarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

1-     Darul Huda Islamic University’deki program

2-     Jamia Markazu Ssaquafathi Ssunniyya’deki program

3-     Jawaharlal Nehru University’deki program

Kaynak: iikv

Bediüzzaman’ın Müthiş Sırrı

Risale Akademisi ile Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV)’nın ortaklaşa düzenlediği ‘Münazarat Ekseninde Milliyet Fikri ve Demokrasi’ konulu konferansta Kürt sorununa çözüm arandı. Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdullah Yeğin , Mehmet Kırkıncı, Abdulkadir Badıllı, eski Çevre Bakanı Rıza Akçalı, Has Parti Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Erdinç Yazıcı ile çok sayıda bilim adamının katıldığı programda Bediüzzaman’ın 1908 yılında Kürt halkına hitaben yazmış olduğu ‘Münazarat’ adlı eseri değerlendirildi.

Kızılcahamam Asya Termal Tesisleri’nde gerçekleştirilen programa yoğun katılım oldu. 8 oturum ve dört ayrı salonda yapılan konferansta 1907 yılının siyasal olayları ve Kürt sorununun günümüze yansıması konuşuldu.

Konuşmacılar, İslamiyet’in hürriyeti temel aldığı ve insan fıtratının baskı rejimlerini kabul etmediği konusunda birleşti. Konferansta Kürt sorunun yıllardır yapılan baskılarla oluşturulan suni bir sorun olduğu belirtilirken adalet ekseninde çözüme ulaşmanın mümkün olduğu aktarıldı.

Millet fikrinin, birliği ve kardeşliği geliştirmek açısından faydalı olduğuna değinen konuşmacılar, bunun aşırıya kaçması durumunda ırkçılık ve baskı rejimyle beslenen bir şeytanın ortaya çıkacağını belirtti. Açılış konuşmasında ve daha sonraki sunumunda hürriyetin insan için ekmek ve su gibi bir gıda olduğunu ifade eden Mehmet Kırkıncı, “Ortada bir hastalık var, bu hastalık için İstanbul’daki doktor oradan ilaç yazıp gönderiyor ve açlıktan muztarip olan bir bünyeye hazımsızlık ilacı geliyor. Bu hastalığı iyileştirmez, aksine artırır. Bir de hastalık için meydana bir hastane kuruluyor, doktor gerekli muayene yapıp teşhisi koyduktan sonra ilacı verip hastalığı iyileştiriyor. İşte bu ikincisi demokrasidir ve sorunun çözümü de budur.” şeklinde konuştu.

Eski Çevre Bakanı Akçalı da insanın hakları olduğu kadar sorumluluklarının da olduğunu hatırlattı. Bediüzzaman’ın konuya ‘ne nefsine ne de gayrıya zulmetme’ şeklinde baktığını aktaran Akçalı, “Gayrı sözcüğü içinde hayvan haklarını, bitki haklarını, hatta gelecek nesillerin haklarını da içerir. Meseleye bu açıdan bakıldığında global barış da sağlanacaktır.” dedi. Milliyetçilik fikrinin ırkçılığa dönüşmesi durumunda başkasını yutarak büyüyen bir varlığa dönüştüğünü ifade eden Akçalı, çözümün o yoldan gitmemek olduğunu belirtti.

Eğitimci yazar Abdulkadir Menek de milliyetçiliğin aşırısının ortaya tek parti döneminde Türkçülük dini çıkardığını ifade ederken o dönemde ezanın Türkçeleştirilmesi ile günümüz olaylarındaki benzerliğe dikkat çekti.

Cihan