Etiket arşivi: hizmet

Norveç Halkının İslamiyete Bakışı Değişti

Medreset-üz Zehra şubelerinin en kuzeyinde bulunan bu soğuk memleketin küçük medrese-i nuriyesinden nur talebelerine sıcak selamlar var.

Şimal kıtasının pek çok uzun gecelerindeki neşeli kış dersleri her kemali mahveden ye’si öldürüyor, her bir saadetin mayesi olan ümidi hayatlandırıyor. Zahiren firkatli, rikkatli uzun gurbet geceleri hakikatte nurlu siyahlık hükmünde, sonu hayırlı fetihlere açılan berzahlar gibiydi. İnşallah Norveç semalarını belki bütün İskandinavya’yı aydınlatacak revnakdar meyvelerini çok yakın bir zamanda toplayacağız.

Geçen mektupta Norveç’ten ve besmele nevindeki hizmetlerden kısaca bahsetmiştik. Şimdi ise inşallah ilerideki hizmetlere çekirdek hükmünde olacak, devamını sağlayacak gelişmelerden tafsilata girişmeden icmalen bahsedeceğiz.

Risalelerin Norveç’e girmesinden 15 gün sonra manevi atom bombası olan Nurlar perde-i gayb arkasında bazı ifsat komitelerinin şer ruhlarını rahatsız etmiş olacak ki malumunuz bombalı saldırı ve 70 kadar insanın öldürüldüğü katliam patlak verdi. İkinci cihan harbinden bu yana yaşanan bu en büyük hadisenin hemen arkasından bunu Müslümanların yaptırdığı konuşuluyor hatta televizyonlarda oturumlar düzenlenip bazı sakallı insanların fotoğrafları yayınlanıyordu. Norveçliler, akşama doğru olayın müsebbibi zatın kendi içlerinden biri olduğunu ve bu cürmü dinleri namına yaptığını görünce şer telakki edilen hadise İslamiyet için hayır oldu.

Cenab-ı hakk bir saatte kışı yaza çevirdiği gibi çok kısa bir sürede Norveç halkının İslamiyet’e bakışını değiştirdi. Demek ki terörizm ve aşırılık İslamiyet’ten kaynaklanan bir şey değilmiş, demek ki İslamiyet’e karşı önyargılıymışız, İslamiyet’i hakkıyla bilmiyormuşuz gibi uzun mülahazalar İslamiyet’e ilgiyi bir anda arttırdı ve veliaht, başbakan ve başpiskopos cami ziyaretleri düzenleyip hem tarziye verdiler hem de surları yıktılar. Biz de bu görüşmelerden birinde başpiskoposa risalelerden hediye ettik. O zat kitabı alıp üstadın ismini görünce tanıdığını ve bir gün önce risaleler ve üstad hakkında bir mecliste konuştuğunu söyledi. Olaydan bir hafta önce bizi tanımayan ve nurları bilmeyen birinin görmüş olduğu rüya bu ve bundan sonraki hizmetlerin müjdecisi hükmündeydi. Bu zatın rüyasında umumi bir ilanatla Bediüzzaman’ın Norveç’e geldiği söyleniyor ve herkesin o tarafa doğru teveccüh ettiğini görüyor. O da oraya gidip üstadı 35-40 yaşlarında genç bir halde görüyor.

Bu şevk ve sevk ile bu kış dershanemizde bir okuma programı düzenledik. Türkiye’den beş ağabeyin iştirak ettiği bu program çok verimli geçti. Dışarının zemherir soğukluğu, fırtınaların haşmetli uğultuları, gecenin hazin perdesi; ağabeylerin iştiyakıyla, derslerin neşesiyle öyle bir hal aldı ki sanki kışın ortasında baharı yaşar gibiydik. Hizmetin ilk zamanlarında, bütün arızalara rağmen ağabeylerin neşesinin, şevk ve gayretinin küçük numunesini Halık-ı Rahim bizlere ikram etti. Maddi havayı da etkilemiş olacak ki verilere göre Norveç bu yüzyılın en sıcak kışını yaşadı.

Fakat burada medeniyet-i Avrupa’nın tahakkümü, felsefe-i tabiyenin tasallutu ve Türkler arasında derd-i maişetin ağırlaşması efkâr ve kulubu dağıtmış, zihinler maneviyata yabanileşmiş olduğundan bazı şeylerin verdiği müthiş neticeler ve çirkin eserler tam görünmüyor. Bu yüzden hizmetin ilerlemesi biraz daha gayret ve cehd gerektiriyor. Ama biliyoruz ki bize ait olmayan vazifeye harekâtımızı bina ettirmemek gerektir. İtikat ediyoruz ki halkların risalelere iltihakların azalması şevkimizi söndürmemeli. Yalnız kendi vazifemizi düşünüp neticeyi Ona bırakmayı emel ve gaye edinmeli.

Bu programın hemen akabinde haftalık derslerimizi tanzim ettik. Cuma günkü genel dersimiz iştirakin artmasıyla taze bir hal aldı. Pazar günleri dönerli ev dersleri tertip ettik. Pazartesi ve Perşembe günleri Oslo üniversitesinde bir derslikte dersler tanzim ettik. Salı, Çarşamba ve Perşembe akşamları şahsi okumalar düzenlendi ve ağabeylerin dershaneyle irtibatının artması teşvik edildi. Cumartesi akşamları camiye gelen genç arkadaşlarla bir ders başladı. İnşallah daha kâmil bir manaya kavuşacaktır. Şu an için merkeze yakın yeni bir dershaneyi kiralamayı düşünüyoruz. Ayrıca dershaneyi dolduracak hamiyetli ve gayretli ağabeyleri, hususan doktora ve yüksek lisans talebelerini şiddetle bekliyoruz.

Üniversite imkânlarından da kısaca bahsetmek istiyoruz. Norveç’te lisans, mastır ve doktora tamamen ücretsizdir. Başvuru şartları da oldukça rahat temin edilen belgelerden oluşmakta. Lisans eğitimi Norveççe, lisansüstü İngilizcedir. Yaşam pahalı olmasına karşın dershanede kalan bir kardeşin aylık masrafları oldukça düşecektir. Bununla birlikte doktora öğrencisine vergiler çıkınca aylık 6000 TL civarında maaş verilir. Ayrıntılı bilgileri daha sonraki mektubumuzda nasipse söyleyeceğiz. Üniversitede okuyan bir kardeş buradaki hizmet için çok değerli. O yüzden ağabeylerden ricamız bu imkânları etrafımıza ilan etmeleri ve onları teşvik etmeleridir.

Emelimiz, gayemiz iman dairesinde ikaz ve irşat hedeflerine Risalelerle yetişmektir.

Layemut risaleler ilelebet kıymetli ellerde gezecektir. Kalemimiz aciz kalbimize tercüman olamıyor. Hakkınızı helal edin.

NORVEÇ Nur Talebeleri (nurvec@gmail.com)

www.NurNet.org

2012 YurtDışı Hizmet Meşvereti Konya’da Yapıldı

Yılda bir mutat olarak yapılan Yurtdışı Hizmet meşvereti bu sene 10 Mart Cumartesi günü Konya’da Merkez Dersanesinde yapıldı. Sabah 09:00’da başlayan meşveret 17:00’ye kadar sürdü. Yoğun katılımın müşahede edildiği toplantıda çeşitli konular üzerinde müzakereler yapıldı, tecrübeler aktarıldı, beyin fırtınası yapıldı.

Toplantı konularının ana başlıkları şöyleydi;

1. Heyetlerin Takdimi

2. Yurtdışına gidecek vakıfların dikkat etmesi gereken hususlar

3. Yurtdışı hizmetinin önemi

4. Mersin 2013 Akdeniz olimpiyatları

5. Diğer ülkelere hizmeti nasıl götürüceğiz?

ALİMLER ile RİSALE-İ NUR TERCÜMELERİ HIZLANDIRILABİLİR

Yurtdışı hizmetlerinde en önemli faaliyet, Risalelerin ilgili ülkenin ana diline tercüme edilmesidir. Böylece bir çok insana ulaşılıp onların da imanlarının kurtulması mümkün olabiliyor.  Bediüzzaman’ın ‘Ben bu hakikateri tüm dünyaya okutturacağım‘ hayalinin, bu faaliyetler ile gerçekleştiğini görüyoruz.

İman  ve Kuran hakikatlerinin tüm dünyaya  yayılması ancak Risalelerin tüm dünya dillerine çevrilmesi ile neşv-ü nema bulacak. Dolayısıyla yurtdışına hizmet etmeye giden gönüllüler öncelikle tercüme çalışmaları üzerinde yoğunlaşıyorlar.

Dünyanın hemen hemen her ülkesinde hem o ülkenin yerel dilini hem de Arapçayı mükemmel bilen Alimler bulunuyor. Risale-i Nur’ların da gayet itina ile hazırlanmış Arapça tercümesi var. Ülkelerde bu alimler ile irtibata geçilip, Risalelerin tanıtımı yapılıp, Arapça Risaleler kaynak olarak kullanılıp, tercüme çalışmalarında hızlı ve kolay bir yol izlenebilir.

RİSALE-İ NUR PERSPEKTİFİ İLE YAZILMIŞ DERS KİTAPLARINA CİDDİ İHTİYAÇ VAR

Türkiye’de bilim camiasından bir heyet, okullarda okutulmak üzere Risale-i Nur perspektifi ile Din dersi kitabı hazırladılar. 4 ciltlik bu çalışma ingilizceye çevrilip Filipinler’de 81 üniversitede ders kitabı olarak okutulmaya başlandı. Yapılan bu pilot çalışmada muvaffak olunmasının heyecanı ve aynı ihtiyacın ortaokul ve liseler için de şedit olduğu müzakere edilerek, tüm Dünyada bu örneklerin yapılmasının eğitim-öğretim alanında ciddi bir iyileştirme-geliştirme kazandıracağı üzerinde duruldu.

ESNAFLAR BU BROŞÜRLERE SAHİP ÇIKTI

Ankara KADDER-Kültürlerarası Eğitim ve Dostluk Derneği  (www.kadder.org.tr) broşür, afiş konularında tecrübesini arttırarak  profesyonel ekibiyle yeni çalışmalarını tamamlamışlar. Çeşitli dillerde yapılan bu ürünler, internet sitesinden indirilerek matbaada bastırabiliyor. Böylece yurdışına bu ürünlerin gönderilmesine gerek kalmadan, orada dijital kopyasıyla ürüne hızlıca sahip olabiliyorsunuz. Özellikle kitap fuarları için hazırladıkları afişler dikkatimizi çekti.

Yeni hazırladıkları, cazip ve vurucu özet bilgilere sahip broşürler ile  Risalelerin tanıtımı için yeni bir kapı açılmış durumda. Bu broşürler esnaflara dağıtılmış. Esnaflar şık kutusunda duran bu broşürleri dükkanında müşterilerin kolayca görebileceği bir yere koyuyorlar ve gelen giden müşteriler de bu hakikatlerden haberdar olma fırsatı yakalıyorlar.

TÜRKİYE’YE 26.000 MİSAFİR ÖĞRENCİ GELDİ

Yurtdışından Türkiye’ye geçen sene toplam 26.000 öğrenci okumaya geldi. Önümüzdeki senelerde bu rakamın 50.000’e, hatta yüzbine çıkacağı konuşuluyor. Her üniversite misafir(yabancı) öğrenciler için, kapasitesinin yüzde onu kadar kontenjan ayırabiliyor. Hemen hemen her şehirde bu öğrencilere rastlamak mümkün. Dolayısıyla her bölgenin bu konuya dikkatle eğilmesi gerek.

Lakin, bu öğrencilerin çok az bir kesimine ulaşılabiliyor. Bu gençlerin hizmeti tanıması ve yetişmesi çok büyük öneme haiz. İleride kendi ülkelerine döndüklerinde oradaki hizmetin zemberek kuvveti olabiliyorlar. Hatta Sudan’dan Türkiye’ye okumaya gelmiş ve hizmeti bilen 10’a yakın öğrenci şu an, orada, çeşitli üniversitelerde rektör ve rektör yardımcısı konumundalar.

ALİ, SABAH WASHİNG AKŞAM WASHİNG BU NE İŞİNG !

Yurtdışından gelen ve dersanede kalan misafir öğrencilerin, kültür farklılığında kaynaklanan, bize ters gelebilen hal ve hareketlerine karşı hoş görülü olmamız gerekiyor. Ali Güney Afrika’dan geliyor ve geldiği yer nehirlerin arasında deniz kıyısında tropikal bir bölge, sık sık suya giriyor. Türkiye’de dersanede kalırken sık sık banyo yapıyor. Sabah banyoda akşam banyoda. Bir gün yemekte kardeşlerden biri dayanamayıp şöyle diyor “Ali, sabah washing(banyo) akşam washing bu ne işing?”

Ali namazlarını muntazaman kılıyor ve 8 cüz ezbere biliyor. Bir gün dersanede boylu boyunca uzanmış, Kuran’ı da yere baş ucuna bırakmış, ezberden Kuran okuyor. O’nu tanımayan, geldiği ortamın kültürünü bilmeyen bir abimiz görse, Ali’nin fırça yemesi kuvvetle muhtemel.

63 ÜLKEDE RİSALE-i NUR DERSANESİ AÇILDI

Bölgelerin ilgilendiği ülke sayısı 83, Dersane açılan ülke sayısı ise 63. Bu haberler bizi sevindirmekle beraber, daha dünyadaki ülkelerin bir çoğuna el atılması gerektiğini görüyoruz. Dünyada 230 ülke mevcut. Dolayısıyla artık her ilin en az bir ülke, hatta ilçelerin birer ülke ile ilgilenmesi ihtiyacı zaruridir.

Fizibilitesi yapılmış ve konum itibariyle hizmet zemininin en müsait olduğu sıradaki ülkeler el atılmayı bekliyor. Bu ülkeler;

Etiyopya, Senegal, Mozambik, Tayland, Tayvan, GüneyKore, Nepal, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Angola, Moritanya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Portekiz, İrlanda, Romanya, Şili, Kolombiya.

ARTIK YURTDIŞINDAN  VAKIF GELİYOR

Yurtdışı hizmetlerinin bir meyvesi de Filipinler’de tezahür etti. Filipinler’den 1 vakıf Antep’e 1, vakıf da Ankara’ya gelmiş.

YURTDIŞI HİZMETİNE NASIL BAŞLANILABİLİR?

* Fizibilite ziyareti yapılmalı.

* İlgilenicek olan şehirdeki insan kaynakları envanteri çıkarılmalı.

* Ülkenin coğrafyası, etnik, sosyolojik, ekonomik ve kültürel yapısı ile ilgili bilgi muhteva eden bir dosya açılmalı.

* O ülkeden okumaya gelen misafir öğrencilerle irtibat kurulabilir.

* Ülkenin konsolosu ziyaret edilebilir.

* Dil eğitimi almak neredeyse zaruridir.

* İlgili ülkedeki kitap fuarları takip edilebilir. Orada stant açılabilir veya stantlar dolaşılıp, Risale tanıtımı yapılabilir.

* Konferanslar takip edilebilir. Türkiye’de konusunda uzman bir kişinin ilgili konuda Risale-i Nur perspektifiyle konuşma yapması sağlanabilir.

* Bütçe planlaması yapılmalı.

* Bölge esnafı ve işadamlarıyla ülke ziyareti yapılabilir.

Ayrıca emekli abiler yurtdışı hizmetinde istihdam edilebilir. Yurtdışında açılacak bir dersanede bir vakıf kardeşle beraber 2 emekli abinin kalması, hem vakıf kardeşe kuvve-i maneviye hem de destek olacak. Bir vakfın yurtdışında tek kalması hizmetin devamına halel getirebilir. Ayrıca ilgili ülke ile ilgilenen bölgeden esnafların okuma programı yapmaları veya bir miktar kalmaları şevke medar olabilir.

Üstad Bediüzzaman’ın kardeşler arasında “azami irtibatı” tavsiye etmesi çok manidar. Hususen yurtdışında kalan bir vakıf ve ilgili bölge arasında azami irtibatın olması hizmetin devamı için çok elzemdir.

25 KURUŞA KÜÇÜK KİTAP

Küçük kitap bastırıp, bunların hediye edilmesi çok bereketli bir hizmet tarzı. Ankara bölgesi bu konuda bir hayli mesafe katetmiş durumda. Çok sayıda kitap bastırdığı için uygun fiyata bu işi yapabiliyorlar. Farklı dillerdeki küçük risalelerin fiyatı 25 kuruş. Bu şekilde şimdiye kadar 600.000 kitap bastırılmış ve dağıtılmış. Bu aralar 100.000 kitap için görüşülüyor. İsteyenler KADDER vakfından Cezmi kardeş ile görüşüp, bu kitaplardan temin edebilir.

AMERİKA’DA KİLİSE BAKILIYOR

Her ülkenin kendine has bir kültürü var.  Amerika’da insanlar kolay kolay bir başkasına güvenmiyor. Oradaki gönüllü insanların gayretleri devam etmekle beraber,  dersaneye herkesin kolayca gelmesi her zaman mümkün olamıyor. Bu tür hizmetler için resmi ortamlar büyük bir avantaj sağlıyor. Bu gayeye kiliseler uygun bir ortam sağlıyor. Uygun kiliseler bulunup bunlar camiye çevriliyor. Buralarda yeni insanlara ulaşılıp onlara imani hakiketler sunuluyor.

Amerika’daki Nur Talebeleri şimdilerde kilise bakıyorlar. Onlara Rabbimizden muvaffakıyetler niyaz ediyoruz.

Ayrıca Avrupa’dan hizmetlerle alakalı güzel haberler duyuyoruz. Örneğin Almanya’nın en büyük hapishanesinde 7 yıldır Risale-i Nur dersleri yapılıyor. Bu dersler sayesinde bir çok mapus ahlak-ı islamiye ile ahlaklanıyorlar.

HRİSTİYANLARA İSA (A.S.) ‘ın BÜYÜKLÜĞÜNDEN BAHSEDİLMELİ

Hristiyanlara İslamı anlatırken dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde yaşanmış tecrübeler mülahaza edildi. Hristiyanların çoğunlukta olduğu Filipinler’de uzun yıllardır hizmet eden ve bir çok hristiyanın islamı seçmesinde muvaffak olan Muhammed Rıza’nın bu konudaki tespitleri çok önemli püf noktalarını içeriyor;

* İncil’in (matta, markos, luka, yuhanna) Türkçe ve ingilizcesi dikkatlice okunmalıdır.

* Kuran’da Hristiyanlardan bahseden ayetler, Peygamberimizin Hristiyanlar ile ilgili hadisleri ve Risale-i Nur’da bu konudaki bahisler iyice araştırılıp, mütalaa edilmeli.

* İsa (a.s.)’ın 5 büyük peygamber’den biri olduğu, müslümanların İsa (a.s.)’ı çok sevdiği, Cenab-ı Hakk’ın da O’nu çok sevdiğini bu yüzden, çarmıha gerilip, işkence yapılmasına izin vermediği ve kendi katına yükselttiği, ahir zamanda İsa (a.s.)’ın tekrar gönderileceği, Hristiyanların beklediği gibi, biz müslümanların da O’nu beklediği anlatılmalı.

* Hristiyanlağın aslında tevhid esaslı bir din olduğu, ancak Cenab-ı Hakk’ı sıfatları hakkında hata yaptıkları bilinmelidir.

* Hristiyanlar ile münasebetlerde direk İncil’in tahrif edildiği ve onların teslis (üçleme) yapmaları gibi konularla itham edilmesi aradaki iletişimin daha başlamadan bitmesine neden olmaktadır. Hristiyanlığın ve İncil’in eksikliğini gösterek değil, İslamın güzelliğini anlatarak onlara faydalı olabiliriz.

Murat Şekerci

www.NurNet.org

Hırvatistan-Dubrovnik Hizmet Seyahati

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu…

Muhterem ağabeyimiz, -15 derece soğuk ve 1,5 metre kar olan Sarayova’dan binler selam eder, dualarınızı bekleriz.

Teveccühünüz ve dualarınızla  Boşnak’larla münasebetimiz çok güzel meyveler vermeye başladı. İnşaallah maddi imkanımız olursa Türkiye’ye getireceğimiz çok hoş kardeşlerimiz var. Kısa zamanda tanışıp, kardeş olduğumuz; Sarayova’dan polis Elvedin, taksici Asmir, Tuzla’dan Hukuk Fakültesi öğrencisi olan ve Melik Abdullah Camii’nde fahri müezzinlik yapan Yusuf, Mostar’dan köfteci İsmail bunlardan bazıları.

Elhamdülillah, hediye ettiğimiz kitapları okuyan polis Elvedin namaza başladı, taksici Asmir tövbe edip, içkiyi bıraktı. Bunların Türkiye’ye, İstanbul’a ve cemaatimize ciddi teveccühleri var ve sizleri merak ediyorlar.

Burada tanıştığımız bütün Boşnak’lara; “İma namaz nema problema, nema namaz ima problema. Dünya problema, mezar problema, ahiret problema” diyoruz, çok tesirli oluyor. Yani; namaz varsa problem yok, namaz yoksa problem var. Dünyada problem, mezarda problem, ahirette problem var, manasında. Bu iki cümle ile tövbe eden, içkiyi bırakan, Cuma namazına ve beş vakit namaza başlayanlar oldu Elhamdulillah.

Ağabey, geçen hafta Hırvatistan’a gittik, risalelerden götürdük. Allah’ın lütfuyla Hırvatistan’a pasaportsuz giriş-çıkış yaptık. Hem girişte hem çıkışta hiç bir polis pasaport sormadı. Nur’ların açık kerametini gözümüzle müşahade ettik. Buradaki Boşnak’lara anlattım; böyle bir şeyi ilk defa duyduk, dediler. Biz de; Hırvatistan’a gezmeye değil hizmete gittik, Risale-i Nur götürdük deyince hayret ettiler.

Araba kiralayıp önce Mostar’a gittik, geceyi orada geçirdik. Ertesi sabah yola çıktık. Giderken yol üzerindeki Bılagay’a uğradık. Burada,  sizin de ziyaret ettiğiniz, Horasan erlerinden Sarı Saltuk’un tekkesi ve kabri var.

Sarı Saltuk buraya 600 sene evvel Ahmed-i Yesevi’nin teşvikiyle İslamiyet’i anlatmak için gelmiş. Tekke, büyük ve yekpare bir kayanın altından çıkan Buna nehrinin  yanına yapılmış. Uzun zamandır devam eden tadilatı bitmek üzere.

Daha sonra yine yol üzerinde, Osmanlı’nın geldiği son nokta olan, Neretva nehrinin kıyısındaki Poçiteli köyüne uğradık. Bu köy, kültür mirası olarak ilk günkü gibi muhafaza edilmiş, Osmanlı tarzı evler orijinal ve Safranbolu’yu hatırlatıyor.

Burada Osmanlı’dan kalma çok güzel bir cami var, öğle namazını bu camide kıldık. Bosna savaşında caminin kubbesi ve minaresi bombardıman neticesi yıkılmış, savaştan sonra aslına uygun olarak Türk devleti tarafından yeniden yapılmış. Bu münasebetle, mihrabın sağ tarafına yeşil sancakla beraber Türk bayrağı asmışlar. Bu cami gördüğümüz son cami oldu.

Buradan itibaren yol üzerinde hıristiyan köyleri ve kiliseler var. Çaplina ve hıristiyanların Hac merkezi olan Mecugorye’yi geçtikten sonra Metkoviç sınır kapısından Hırvatistan’a girdik. Savaştan sonra Dayton anlaşmasıyla Bosna’ya verilen Adriyatik sahilindeki Neum şehrine uğradık,  ardından da Dubrovnik’e vasıl olduk.

Dalmaçya denilen Adriyatik sahilleri, bizim Akdeniz sahillerine benziyor ve tefekküre seza yerler… Dubrovnik, Orta Çağ’dan kalma eski şehir, kale ve kiliseleriyle meşhur. Dünyada ilk altyapı şebekesi 1300’lü yıllarda burada yapılmış. Nüfusun %10’u Boşnak Müslüman, %90’ı ise Hırvat Hıristiyan. Bunlar Katolik ve çok müteassıblar. Her adımda katedraller ve küçük kiliseler var. Yazın Dubrovnik’e dünyanın her tarafından ve Türkiye’den yüzbinlerce ziyaretçi geliyormuş.

İkindi namazını Dubrovnik’te yol kenarında şehre nazır bir evin terasında kıldık. Namazdan sonra baktık ki; burası daireleri kiralık olan bir apartman. Kapıyı çaldık, sahibiyle tanıştık ve 2 günlüğüne bir daire kiraladık. Tevafuk ki; apartman sahibi Ziyad Bey Boşnak ve Dubrovnik Boşnak Müslümanları Organizasyonu’nun sekreteriymiş, dedeleri Osmanlı zamanında Türkiye’den gelmiş. Bizimle çok alakadar oldu, Dubrovnik Camii’ni tarif etti ve imamı telefonla arayıp bizden bahsetti. Akşam da hanımıyla beraber bizim cemaatle namaz kılışımızı seyrettiler.

Namazdan sonra Ziyad Bey bize; “Allah daima kalbimizde ve hanımla beraber en büyük hayalimiz Hac’ca gitmektir”, dedi. Burada oteller, kış olmasına rağmen çok pahalı ve biz kalacak yer ararken Cenab- Hak bize hem çok ucuza hem de bir Müslüman’ın dairesini nasip etti. Bu da namazın kerametidir dedik ve Cenab-ı Hak’ka şükrettik.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra eski şehri gezdik ve öğle namazını kılmak için Dubrovnik Camii’ne gittik. İki katlı, tarihi bir binayı 1916 yılında cami olarak Müslümanlara tahsis etmişler. O zamandan beri cemaati olan bir cami. Cuma ve teravih namazlarında beş, altı saf oluyormuş. Caminin yanında çay-kahve içilen, sohbet edilen bir divanhane var. Üst katta ise medrese ve imam efendinin evi var. Medresenin 55 tane talebesi varmış.

Namazdan sonra imam Salkan Efendi ile tanıştık. Kendisi Boşnak ve Tuzla şehrinden. Arapça, İngilizce ve çok az da Türkçe biliyor. İkindi namazına kadar sohbet ettik. Üstad’ımızdan ve Nur’lardan bahsettik. Kendisine Hutbe-i Şamiye, Ayet-ül Kübra, Gençlik Rehberi, Mucize-i Ahmediye, Küçük Sözler, Hastalar,İhlas ve Uhuvvet Risaleleri’ni hediye ettik. Çok memnun olduğunu ve bu kitapları okuyup, hutbe ve vaazlarında istifade edeceğini söyledi.

Dubrovnik’te görüştüğümüz müslümanların en büyük sıkıntısı mezar yeri olmaması. Belediye yetkilileri müslümanlara yeni mezar yeri vermeyip, cenazelerinizi Mostar’a götürün, diyormuş. Bize diplomat nazarıyla bakıp adeta yalvararak, Türkiye devletinin bu işi halledebileceğini söylediler. Biz de elimizden geleni yapacağız, diye söz verdik.

Dubrovnik Boşnak Müslümanları Başkanı Fehim Bey bizimle görüşmek için camiye gelmiş fakat biz camiyi bulana kadar epey gecikince selam söyleyip, ayrılmış. Biz de kendisine verilmek üzere Risaleler’den bıraktık.

Ayrıca, Dubrovnik’te  Türkçe, Osmanlıca, Arapça ve Farsça bilen Türk dostu, Vesna Meykoviç adında bir tarih profesörü var. Şimdi emekli ve müzede görevli. Defalarca İstanbul’a gelmiş ve Osmanlı  Tarihi üzerine yayınlanmış 50’ye yakın kitabı varmış.

Yine burada Türk’lere ait Rixos Otel’inde çalışan müdürlerle tanıştık, çok memnun oldular ve her zaman gelin, misafirimiz olun dediler. Bundan sonra İnşaallah Dubrovnik’e  sık sık gitmeye çalışacağız. Yakınlarda da nasib olursa Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’e, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a ve Karadağ’ın başkenti Podgoritsa’ya gideceğiz.

Ağabey, Mostar köprüsünde tanıştığımız ve iki gün sonra Müslüman olan Meksikalı avukat Süleyman Horasyo Fernandez şimdi Roma’da. Beraber İstanbul’a Mart okumasına gelecektik fakat o Türkiye vizesi alamadı, bizim de Boşnakça kursumuz başladığı için Barla okumasına gelmeye niyet ettik. Kendisi İtalya’dan buraya dönecek ve beraber okuma programı yapacağız. Süleyman kardeş Fatiha’yı ve İhlas’ı ezberledi. Namazlarını kılıyor. Risaleler’i Türkçe’sinden okuyor. Bir kaç tane vecize ezberlettik. Az da olsa Türkçe öğrendi. Kendisine; Meksika’ya dönünce dersane tutup kalır mısın, diye sorduğumuzda; benim Meksiko City’nin merkezinde babaannemden kalma iki katlı, bahçeli evim var. Başka bir yer tutmaya lüzum yok, dedi. Size ve cemaate selamları var, dualarınızı bekliyor.

Sarayova’da sabah namazlarını kıldırdığımız Sokoloviç Camii’nin imamı Enver Efendi’ye de Risaleler verdik. Kitapları görünce; Bediüzzaman Said Nursi çok büyük bir alim, dedi. Bu da bizi çok şevklendirdi. Dua edin, Cenab-ı Hak bu hizmette son nefese kadar istihdam etsin.

Sizlere ve dualarınıza müştak Bosna’daki kardeşleriniz namına

Ömer
22.2.2012-SARAYOVA

www.NurNet.org

 

Peru Hapishanelerinde Risale-i Nur Dersi Yaptılar

Dünyanın bir ucu Arjantin’den, güneşin battığı yerden, Nurlar’ın doğduğu yere, Türkiye’ye binler selam !

Arjantin hizmetlerinin daha ilk günlerinden itibaren, maddi – manevi duaları ile bizleri unutmayan herkesten Allah razı olsun! Henüz bir yılını bile doldurmayan Güney Amerika’daki Nur hizmetleri, daha geniş sahalarda devam ediyor. Biz de bu son havadisleri dualara vesile olması niyetiyle paylaşmak istiyoruz.

Evvela; Santa Fe şehrinden Rosario şehrine gelen birisi, İslamiyet hakkında bilgi almak için oradaki mescide uğruyor. Daha önceden nurları bilen, ciddi hizmet eden başka bir kardeşimiz ile tanışıyor. Beraber altı saat boyunca ara vermeden Küçük Sözler, Yirmi üçüncü Söz, Hastalar Risalesi ve Ramazan, İktisat ve Şükür Risalelerinden okuyorlar ve bitiriyorlar. Hatta okurken duygulu anlar da yaşanıyor. İslam hakkında bilgi almak isteyen şahıs ağlamaya başlıyor. Bunun üzerine diğer kardeşimiz de dayanamıyor ve ağlayarak okumaya devam ediyorlar. Ve Risale-i Nur Külliyatı’ndan sadece birkaç kitap okuyarak,  tam ve mukni bir iman dersini alan bu şahıs belki de hayatındaki en güzel ve önemli kararı hiç tereddüt etmeden  veriyor ve soruyor; “Ben Müslüman olmak istiyorum, şimdi ne yapmalıyım?”

Rosario’da nurların neşrine çalışan bu kardeşimiz, birkaç ay önce kendi şehirlerindeki hapishanenin kütüphanesine Risale-i Nurların konulmasına vesile oldu ve her hafta gidip oradaki mahkumlarla ders okumaktalar. Bu dersler neticesinde, mahkumlardan birisi Risalelerden  aldığı nur-u iman dersi ile islamı seçti ve şimdi Müslüman olarak hayatına devam ediyor.

Adeta bir çekirdek olan bu hapishane hizmetleri, diğer ülke ve şehirlerdeki hapishanelerde de filiz vermeye başladı. Önce Arjantin’in kuzeyindeki Peru’nun başkentinde, Adalet bakanlığına bağlı hapishaneler genel müdürü ile görüştük. Türkiye’den geldiğimizi ve mahkumların ıslahı için bir projemiz olduğundan bahsettik. Hapishanelerin ağzına kadar dolup taştığını ve yer kalmadığını ifade eden yetkililer, bu tarzdaki çalışmalara çok fazla ihtiyaç duyduklarını belirttiler. Risale-i Nurlar’ı bir hafta inceledikten sonra bu eserlerin çok harika olduğunu ifade ederek, Peru’daki yedi hapishanenin her birisine kitaplarımızın konmasına müsaade etiler. Bununla beraber mahkumlarla  sohbet ve ders okuma imkanını da sağladılar. İslamiyet hakkında çok az, ya da yanlış bilgileri olan mahkumlar, okuduğumuz dersten çok memnun kaldılar. Hatta bir mahkum dağıttımız Tabiat risalesinden biraz okuyunca: “Ben müslumanları başka bir varlığa tapıyor sanıyordum. Halbuki görüyorum ki aramızdaki fark çok az. Bu kitaplar çok hoşuma gitti ve bunları okumak istiyorum.’’ dedi. Diğer mahkumlar da aynı heyecanla okumak istediklerini belirtiyorlardı. Bu eserleri hapishane kütüphanesine koyacağımızı ve oradan alıp okuyabileceklerini söylediğimizde ise çok sevindiler. Ders sonunda İslamiyet hakkında birçok soru sordular. Bunlardan birisi; Kur’an-ı Kerim’in değişip değişmediği idi. Biz Kur’an-ı Kerim’in 1400 yıldan bu yana tek bir harfinin dahi değişmediğini söyleyip izah edince çok şaşırdılar ve etkilendiler. Bizi şaşırtan başka bir hadise ise, konferans salonundan ayrılırken, ders esnasında bizlerden “Allah” adını henüz öğrenen mahkumların “Allah! Allah! Allah!” diyerek yüksek sesle bağırmalarını duymamız oldu.

Peru’daki bu güzel hizmetlerin heyecanını yaşarken, başka bir gelişme de Arjantin’de gerçekleşti. Buradaki hapishanelerden sorumlu genel müdürlüğe, bilhassa Meyve Risalesinden bazı vecizelerin de yer aldığı, mahkumlar için hazırladığımız ıslah projemizi sunduk. Arjantin’in bütün hapishanelerinden sorumlu müdür Dr. Juan Natelo eline geçen vecizeleri okuduğunda ise hemen internetteki sayfamıza girip Risaleleri inceliyor. Bu eserlerin mahkumlar için faydalı olacağı kanaatına varan hapishaneler genel müdürü, daha fazla bilgi almak için bizi çağırdı. Biz de Riasale-i Nurların, mahkumlar için hakiki bir teselli ve ıslahları için mühim bir ders olduğunu ve kabul ettikleri halde hapishane kütüphanelerine koyabileceğimizi ifade ettik. Müdür de, bunun kolay olduğunu fakat sadece kitap koymanın yeterli olmadığını ayrıca hapishanelere gidip bizzat anlatmamız gerektiğini söyledi. Ve hemen aynı gün, hapishanelere rahatça girebilmemiz için özel bir kimlik kartı hazırladılar. Şimdi Arjantin’de bulunan  otuz beş hapishanenin kütüphanelerine  Risaleleri göndermeye başladık. Hatta iki hapishanenin kütüphanesine bizzat Nurları koyduk ve mahkumlarla dersler okuduk. Bu derslerde duygulananlar, göz yaşlarına hakim olamayıp ağlayanlar hem lisan-ı halleriyle hem de lisan-ı kalleriyle ziyaretimizden duydukları memnuniyeti ifade ettiler. Bizler de bu hizmetlerdeki inayeti bir tahdis-i nimet nevinden anlatmak  ve Üstadımızın bu iman davasındaki fevkalade muvaffakıyetini gösteren bir noktayı nazara vermek istiyoruz. Yıllar önce kendi memleketinde, kendi insanlarının imanlarını ve ahiretlerini kurtarmak amacıyla yazdığı eserlere mani olmak için, Üstadımıza hapishaneleri, sürgünleri reva görmelerine rağmen şimdi bir ecnebi memleketindeki hapishanenin gayri müslüm idarecileri, insanlığın ekmek ve su gibi ihtiyacı olduğu  aynı Nurların okunması için, bize tahsis ettikleri araba ile hapishaneye götürüyorlar, hapishanede uygun ortamı hazırlıyorlar, ders sonrasında ikramlarda bulunup yine arabayla dershanemize kadar bırakıyorlar.

Allah isterse, hristiyanlara da bu hizmeti yaptırdığını hayretle müşahede ediyoruz. Bu hapishanelere ilk ziyaretleri Arjantin hapishanelerinden sorumlu Baş Rahip Panço Martinez ile yapmış ve beraber dersler okumuştuk.

Risalelerin insanın ruhuna tesir ettiğini söyleyen, Rahip Panço, gittiğimiz her yerde güvenlik görevlilerine, çalışanlarına, yöneticilerine hatta bindiğimiz arabanın şoförüne varıncaya kadar herkese Risale-i nurları tavsiye ediyor ve okumaları için ısrar ediyor. Ve bu hizmetlerden memnuniyetini ifade ediyor.

Arjantin hapishane hizmetlerinin, sonradan fark ettiğimiz bir tevafuğu da; hapishane dersine başladığımız gün, meyve risalesinin tashihi bitip baskıya verdiğimiz gün olmasıydı. İnşallah,  Arjantin ve Peru’dan sonra diğer Güney Amerika ülkeleri de en zulmetli yerlerden, hapishanelerden nurlanmaya başlıyacak.

Ayrıca geçtiğimiz cumartesi Rahip  Panço’nun daveti üzerine, kilisesine bir ziyarette bulunduk. Yaklaşık seksen kişinin bulunduğu Kilisede, Rahip Panço kendi cemaatine bugün aramızda azizler var bunlar ta Türkiye’den buralara kadar gelen Müslüman kardeşlerim deyip bizim hapishanelerdeki hizmetlerimizden, anlatılan iman hakikatlarından mahkumların dayanamayıp ağladığından ve insanın Ruhuna hitap eden çok güzel kitaplarımızın olduğundan bahsetti.

Sonra “Türkiye’den gelen Müslüman kardeşlerimiz” diye tanıtarak bizi kürsiye çağırdı. Biz de cemaati selamladıktan sonra, Risale-i Nur külliyatı’ndan bahsedip, yaklaşık elli dilde tercümesi olduğunu ve sadece Müslümanlara değil  bütün insanlara hitap eden eserler olduğunu anlattık ve numune olarak yirminci mektuptan bir parça okuduk. Kemal-i ciddiyetle ve başlarıyla tasdik ederek dinledikleri bu kısa fakat ehemmiyetli dersin sonunda herkesin kiliseyi inletircesine alkışlayarak bizi uğurlaması açıkçası bizi de heyecanlandırmıştı.

Önceleri hristiyan, sekiz seneden beri Müslüman olan Rober Tayyip ağbey, kilisede birisinin alkışlandığını hiç duymadığını, bunun çok ilginç bir hadise olduğunu ve okunan hakikatlerin kilisede bulunanların kalplerine ulaştığını gösterdiğini söyledi. Kilisedeki bu kısa ders sonrasında, yetmiş yaşlarında bir kadının yanımıza kadar gelerek, “Selamunaleykum” deyip Tokalaşmak için elini uzattığı esnada biz ne olduğunu anlamadan elimizi öpmesi ve babasının Müslüman olduğunu söylemesi bizi oldukça şaşırttı. Programın sonunda, yanımızda getirdiğimiz kitaplarımıza yoğun ilgi gösteren kilise cemeatine, kitaplarımızdan hediye ettik. Rabbim tesir ve hidayet versin. Amin

Bununla beraber, Buenos Aires’te yaklaşık iki aydan beri bir radyoda hazırlayıp sunduğumuz “la luz de la fe” yani “nur-u iman” adındaki programımız devam ediyor. Radyo programımızı, Risale-i Nur’dan konular belirleyip, nurları bilen, okuyan Arjantinli Müslümanları konuk alarak her hafta gerçekleştiriyoruz. İnternet üzerinden İspanya, Peru, Meksika, Şili gibi İspanyolca konusulan farklı ülkelerden de dinlenilen bu program vesilesi ile daha geniş sahada daha çok insana nurları duyuruyoruz ve  inşallah hava sahifesinde de Nurlar yazılıyor.

Bu arada Meksika’nın en büyük üçüncü şehri olan Guadalajara’da bir Müslüman gurubun, laluzdelafe.org ismindeki internet sitemizden küçük sözleri elde ederek, her hafta toplanıp ders okuduklarını öğrendik. Ayrıca kendi internet sitelerinde anasayfadan da Risale-i nurları paylaşıyorlar.

Bu hizmetlerimizin belkemiği diyebileceğimiz İspanyolca tercüme ve kitap basım faaliyetlerimiz de devam ediyor. Şimdiye kadar, Yirmi üçüncü söz, Küçük Sözler, Hastalar Risalesi, Ramazan-İktisat ve Şükür Risalesi, Tabiat Risalesi, otuz üç Pencere, ihlas-uhuvvet risaleleri ve meyve risalesi olmak üzere sekiz küçük kitap bastık. Dokuzuncu kitabımız olarak ise Üstadımızın, “Tabiatta boğulanları dalaletten kurtarıyor ve bu zamanda herkese hususen şüpheye ve inkara düşenlere lazımdır ve tiryaktır”  ve “Amerika alimleri , elbette Asa-yı Musa risalesine lakayt kalmayacaklar. Eğer dini din için seven kısmının ellerine geçse, fütuhat yapar” dediği       “Asa-yı Musa Mecmuası”nı bastık ve dualarınızla onuncu kitabımız olan Münacat Risalesi’ni baskıya hazırlıyoruz.

Son olarak bir ihtida haberi vermek istiyoruz. Buenos Aires’e yakın Pergamino şehrinde bulunan Mario isminde altmış beş yaşındaki başka bir şahıs da internetteki sitemizden tavsiye üzerine Risaleleri okuyor ve Arjantin’de Risale-i Nurlar ile ruhları, kalpleri, hayatları nurlanan ve İslamiyeti seçenler kervanına dahil oluyor.

Velhasıl, Arjantin ve diğer Güney Amerika ülkelerinde yaşayan hem Müslümanların hem de diğer dinlere mensup insanların ekmek ve su gibi ihtiyaçları olduğunu gördüğümüz bu hakikatleri, her vesileyi kullanarak bilhassa ruhen Nur’a müştak, Nur’un fıtri talebelerini bulmak istiyoruz. Otobüslerde, metrolarda, sokaklarda o anda gördüğümüz belki de bir daha hiç göremeyeceğimiz insanlara, en azından birer broşür vererek nurlarla tanışmalarına vesile olmaya çalışıyoruz.

Haddimizin fevkinde ve şuurumuzun haricinde cereyan eden bu hizmetler için her zaman ihtiyaç duyduğumuz dualarınızı bekliyoruz. Allah, hepimizi bu kudsi hizmette ihlasla istihdam eylesin. Amin

Arjantin Nur Talebeleri namına

Ahmed Hasan, Abdullah, Fatih, Hüseyin

www.NurNet.org

Malezya Fuarında Nur’un Bayramı!

Malay bir kardeşimizin “Kitap konulu bir konferans var” e-maili üzerine bavulumuzu Risaleler ile doldurup ertesi sabah erken saatte ilgili yerde soluğu aldık. ‘Acaba burada bir masa açabilir miyiz?’ diye yetkili şahsı ararken kendimizi büyük bir stantta raflara kitapları dizerken buluverdik. Bu fevkal memul güzelliği zaten Nur’un bir kerameti bildiğimizden fazla üzerinde durmadan faaliyete başladık.

Standı ziyaret edenlere evvela Tevafuk Mucizeli Kur’an-ı Kerim’i tanıtıyorduk. İnsanlar hayatlarında ilk defa duydukları bu mucize karşısında çok hayret ediyorlardı. Bunu Bediüzzaman Hazretlerinin insanlara tanıttığını ve ayrıntılı bilginin MalaysiaNur.com sitesinde olduğunu söylüyorduk. Standımızı ziyaret eden bir meşhur Malay yazar da bu mucizeye hayran kalıp eseri Malezya’da basmayı teklif ediyordu.

Sonra Risale-i Nur’u anlatıyor ve bu tefsirin 50’den fazla dile çevrildiğini ifade ediyorduk. Çok az insan haricinde ziyaretçilerin hepsi bu eserleri ilk kez tanıyordu. Altı gün boyunca binlerce kitapseverin ziyaret ettiği bu büyük fuarda çok fazla kitap satmaya ve hediye etmeye muvaffak oluyorduk. Bediüzzaman belgeseli eşliğinde kardeşlerin web site tanıtım kartlarını ve vecizeli broşürleri insanlara dağıttıklarını görmek Cennet-asa bir rüzgarı soluklamak için yeterliydi. İnsanlara istediği lisanda ‘tiryak’lar sunmak ne büyük saadetti!

Üstad Hazretlerinin talebelerinden Hüsnü Bayram ve Ahmed Aytimur Ağabeyler de Türkiye`ye dönmeden 3-4 saat önce standımızı ziyaret ediyor ve memnuniyetlerini belirtiyorlardı.

Fuarın henüz ikinci günü akşamında Malezya Başbakanı’nın hanımına İhtiyarlar Risalesi ve Hanımlar Rehberi’ni (yardımcısı ile) ulaştırmış olmak da heyecanımızı arttırmıştı. Ayrıca fuar boyunca iki televizyon kanalı da standımıza gelip çekim ve röportaj yapmışlardı.

Çok sayıda insanı Nur Derslerine davet ediyor ve dördüncü günün sonunda derste yeni bir Malay kardeşi görmekle davetlerin ilk meyvesini almış oluyorduk. Sabahtan akşama kadar kitapseverlere Nurları anlatmaktan bazı kardeşlerin boğazı acıyor, yorgunluktan artık ayakta duramıyorlardı.

Bunların yanı sıra Cevşen-ül Kebir duası da yine katılımcılara ilk kez tanıtılıyordu. Bu müthiş duayı görünce de yine muhataplarımızın hayretlerine şahit oluyorduk.

Sempozyum dergilerini ziyaretçilere göstererek onlarca farklı milletten binlerce insanin müzik konseri ya da futbol maçı için değil bu kitapları anlamak için bir araya geldiğini anlatıyorduk.

Bir kısım insanlar bize gelip Türkiye’ye gitmek ve Türkçe öğrenmek istediklerini söylüyorlardı; biz de onları tebrik edip bu gayretlerinin Risaleleri orijinal dilinden okuyup anlayabilmeye ve tam istifade etmeye vesile olacağını onlara müjdeliyorduk. Ayrıca bazı insanların Türkiye’nin yakin tarihi ile alakalı yanlış bildiklerini de bir güzel düzeltiyorduk !

Değişik milletlerden renk renk insanlara eserleri tanıtmak, Üstad`ın belgeselini izletmek, bazılarına ücretiyle, bazılarına da duasıyla Nur’ları vermek, standın etrafında toplanan ilim aşıklarına, Üstadın fotoğrafını havaya kaldırarak “Bunlar Türkiye’den meşhur İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin meşhur tefsirinin Malayca tercümeleridir!” diye seslenmek ne büyük şerefti… Maalesef altı günlük bayram bitmişti…

Dualarınıza muhtaç kardeşiniz,

Ali Nureddin – Malezya

www.MalaysiaNur.com

Fuar’dan Video: